14 Aralık 2012 Cuma

Kitap Yorumu: Opal - Jennifer L. Armentrout


Opal, Obsidiyen/Obsidian'la başlayıp, Onyx'le devam eden Lux serisinin 3. kitabı.

Bu yoruma nasıl başlamalı bilemiyorum. 2 gün boyunca derse gittiğim zamanlar dışında sürekli okudum. Ki bunu genellikle 8'den sonra, 5 saatten biraz fazla uykuyla, gözlerim ağrıya ağrıya yaptım. Peki, değer miydi? Kesinlikle! 

Aslında son birkaç bölüme kadar kitaba 4 puan vermeye kararlıydım. Neden mi? Her şey çok seyrinde ilerliyordu. Şaşırtıcı birkaç olay dışında şaşırtıcı unsur azdı. Ama o son sayfalar... Hele ki son bölüm... Sanırım kitabı kapattığımda ağzım açıktı. Ne yaptın sen Jen, yahu?! 

Belirtme ihtiyacı hissediyorum: Spoiler delisi olmayanlar -yani ilk iki kitap hakkında spoiler almak istemeyenler- yazının devamını okumasa daha iyi olur.


Eveett, Onyx'in sonunda kavuşan Katy ve Daemon için her şey güllük gülistanlık. Arada sırada tipik tartışmalarına girişseler de aralarından su sızmıyor diyebiliriz. Katy, hayatından memnun. Elbette o faciadan sonra nasıl memnun olabilirse. Will'in ve Blake'in ihaneti, Adam'ın aralarından ayrılışı ve Dawson'un geri dönüşüyle beraber hem kasabada hem de hayatlarında değişiklikler olmaması mümkün değil. Bir kere Black kardeşlerin öldü bilinen üyesi Dawson, eskisinden çok farklı bir kişilikle geri döndü. Mesela, geceleri gelip Katy'i dikizlemek gibi bir huyu var. Ayrıca kardeşlerine ters davranıyor. Eh, ona da hak vermek lazım; sonuçta kız arkadaşı hâlâ esir tutuluyor. Zaten Dawson'un da tek amacı onu kurtarmak. Peki bunu tek başına yapabilir mi? Cevabı hepimiz biliyoruz sanırım. Hiçbir Luxen tek başına DOD'un duvarlarını aşamaz.

Black ailesindeki tek sorun bu da değil. Adam'ın kaybından sonra başka bir kişilik değişimi de Dee yaşıyor. Artık Katy'nin yüzüne bakmıyor. En yakın arkadaşı sinir bozucu Ash. Bunun hassas Katy'mizi ne kadar yaraladığını tahmin edersiniz.

Gelelim Daemon'a... Tanıdığımız en seksi, en yakışıklı, aynı zamanda en kaba, kendini beğenmiş ve alaycı uzaylı artık daha farklı. Katy'le resmi bir ilişkiye başlamalarıyla beraber eski "öküz" tavırlarında belirgin bir azalma görüyoruz. Arada sırada kişiliğinin içine yerleşmiş pislik Daemon'un dışarı çıkması kaçınılmaz olsa da Katy'e karşı son derece ilgili ve hattâ romantik olduğunu belirtmek gerek. Romantik. Evet, doğru okudunuz! "Her öküzün içinde bir romantik vardır" sözüne inanmak için bir neden daha. Katy ve Daemon, uzaylı sorunlarıyla uğraşmadıkları vakitlerinin çoğunu "baş başa" geçirmeyi tercih ediyorlar. Ne yazık ki bu baş başa dakikalar, aile üyelerinden birinin kapıda belirmesiyle her seferinde bozuluyor.

Dediğim gibi, Opal'in sonuna kadar kurgu düz bir çizgi halinde ilerliyordu. Dawson'un Beth'i bulma çabaları ve bunun için kardeşlerine meydan okuması, Katy'nin peşini bırakmayan belalar baş rolde olsa da bir şeyler eksik gibi geliyordu. Ama ne zaman son sayfalar yaklaştı, işte o zaman heyecan tavan yaptı. İtiraf etmek gerek; Jennifer L. Armentrout mükemmel erkek karakterler yaratmadaki başarısını aksiyon sahnelerinde de gösteriyor. Kitabın sonunda ise öyle bir sahne sizi karşılıyor ki, o sayfalara kadar olanları unutup kendinizi boş boş bakar halde buluyorsunuz. Ve benim gibi 4. kitap Origin'i beklemeye başlıyorsunuz.

Lux serisinin sevdiğim bir sürü özelliği var. (İlki elbette ki Daemon.) Ancak beni en çok etkileyen özelliği sayfalarını ne kadar hızlı çevirdiğinizi anlayamadan bitivermesi. Serinin her kitabı sizi içine öyle hapsediyor, kendisini okutmaya öyle zorluyor ki tek yapabildiğiniz ona boyun eğmek oluyor.

Son olarak Daemon'a bir gifle sesleniyorum:


LUX serisi:
(İlk üç kitabın yorumlarına yazıların üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.)

1- Obsidiyen/Obsidian
2- Onyx
3- Opal
4- Origin (Haziran 2013)
5- ?

Puan: 5


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...