9 Ekim 2014 Perşembe

Kitap Yorumu: Duman ve Kemiğin Kızı - Laini Taylor


Kitabı bitirir bitirmez soluğu burada almış bulunuyorum. Galiba geri dönüşüm için muhteşem bir bahane olacak Duman ve Kemiğin Kızı. Çünkü kitabı okurken içimden sürekli hakkında bir şeyler yazmak geliyordu. Kuşkusuz son dönemde okuduğum en iyi genç yetişkindi. Keşke bitmeseydi dedirten, "Ne olacağını biliyorum" dediğinizde birkaç sayfa sonra lafınızı suratınıza yapıştıran, beni benden alan bir kitap. Galiba bunları yorumun sonunda söylemem gerekiyordu. Neyse, Laini kuralları yıktıysa biz de yıkarız arkadaş! En iyisi geyiğe bağlamadan geleyim fasulyenin faydalarına.

Kitabı bu yaz D&R indiriminden almıştım. Aslında İngilizce okuyacaktım ancak herhalde elime almamış olsam okuyana kadar aylar yılları kovalardı. Bu yaz, blogda Western filmlerindeki uçuşan çalıları görenler pek kitap okuyamadığımı, okuduklarıma da her ne hikmetse yorum yazamadığımı anlamışlardır. Durum böyle olunca bu güzelim kitabı da elimde az süründürmedim değil. Ne zaman uzun sürecek bir yolculuk göründü ufukta, o zaman tekrar bana el sallamaya başladı. Özellikle karayolu üzerinden yaptığım yolculuklarda deli gibi kitap okurum ben. Duman ve Kemiğin Kızı da güzel bir yakalayınca beni, işkencesi falan kalmadı o yarım günden fazla süren yolculuğun. Daha sonra da zaman buldukça okudum. Beş dakika bile olsa elime almadan duramadım. Sonuçta bugün itibariyle kitabı bitirmiş bulunmaktayım.



Duman ve Kemiğin Kızı'nın methini duymuştum elbet. Bir hayli de merak etmekteydim. Ne var ki aklımda şekillendirdiğim Duman ve Kemiğin Kızı ile gerçeği pek bir farklıymış. Bundan memnun muyum? Hem de nasıl! Gidip Laini Taylor'un yanaklarından öpebilirim. Young Adult/Genç Yetişkin edebiyatına yeni bir soluk getirmiş. Kitabın melekler-şeytanlarla ilgili olduğunu düşünenleri zevkle dumur edip arkasından nanik yapmış. (Yani beni.) Karakterleri ile, betimlemeleriyle türünün başarılı birçok yazarına taş çıkartmış. Ne güzel de yapmış pembe saçlı tatlı kadın! Dur bak, yine övmekten bir şey anlatamıyorum. Konuyu özet geçecektim güya.

Ne diyorduk? Hah, evet. Bir adet Karou'muz var. Masmavi saçları, kara gözleri ile Prag sokaklarında dolanan, elinden çizim defterini eksik etmeyen on yedi yaşında bir kızcağız. Saçlarının maviliği, çizdiği tuhaf yaratıklar ve gizemli hayatını hesaba katmayanlar onu son derece normal bir kız olarak görebilir. Ama işin aslını biz biliyoruz. Karou'nun çizdiği o yaratıklar aslında gerçek. Ve Karou o yaratıkların elinde büyümüş, sihrin var olduğunu bilen ve gizemli geçmişinden esasen kendisi bile bihaber olan biri. Prag'ın eşsiz sokaklarında dolaşırken, ya da Zehir'de Gulaş'ını yerken var olan o diğer dünyanın güçleri ve tehlikelerinden, ve de pek yakında karşılaşacağı eşi benzeri görülmemiş bir adamdan habersiz.

Karou'nun "yaratıklar"ı yarı hayvan-yarı insan bedeninde, güya şeytanı temsil eden Kimeralar. Karou'muz onlardan yalnızca dördünü tanıyor. Onlar gibi başkaları olup olmadığını bile bilmiyor. Çünkü sihrin sahibi, koç başlı, iri yarı Brimstone ona bir şey anlatmamakta kararlı. Her şeye rağmen Karou, sahip olduğu tek aile olan bu dört Kimera'yı çok seviyor. Brimstone onu ayak işlerine koşturup, toplattığı dişlerin ne işe yaradığını söylemese ya da dükkanındaki diğer kapının yanına yaklaştırmasa da ne onları yadırgıyor ne de yargılıyor. Ta ki Fas'ta "onun" ile karşılaşana kadar.

Akiva ise bu şeytani yaratıkları avlamak için yetiştirilmiş bir melek. Alev saçan gözleri ve insandışı güzelliği normal insanların olduğu kadar Karou'nun da şaşkına dönmesine yol açsa da bir şekilde onun, düşmanı olduğunu biliyor. Ve ilk karşılaşmalarında ondan kurtulmayı başarabiliyor. Ama o günden sonra Akiva için değişen bir şeyler oluyor, Karou'yu göz hapsine alıyor ve beklediği cevapları alana kadar peşini bırakmamakta kararlı.

Buraya kadar her şey normal görünebilir ama Duman ve Kemiğin Kızı'nın başı ve sonu çok çok farklı. Başında Prag havasıyla, gizemiyle oldukça ilgi çekiciyken sonlara geldiğinde çok farklı bir havaya büründü. Yeni bir dünya ortaya çıktı ve fantastik unsurları oldukça arttı. Bu da benim gibi koyu fantastik sevdalıların içini gıdıkladı. Özellikle Kimeralar'ın dünyasına bayıldım! Melekler'i çok sevdiğimi söyleyemem, distopik bile sayılabilecek koyu bir rejime sahipler. Kimeralar da öyle ancak onlar yaradılışları dolayısıyla ve anlatılan mitleri ile bana daha bir çekici geldi.

Kitabın her sayfasına bir gizem varlığını sürdürüyor. Tam çözüldü derken yeni bir tanesi ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Mesela Karou'nun geçmişi ile kısmı az çok tahmin etmiştim. Fakat daha sonra eklenen yeni hikâyeler ve sırıtan yeni sırlar suratıma bir tokat gibi çarptı. Son sayfaya kadar diken üstünde okudum ve o beklenen sayfaya geldiğimde başımdan aşağı adeta kaynar sular döküldü. Kalbim ağrıdı, canım yandı... Ah Laini vah Laini! Reva mı bu yaptığın?!

Kitabın en sevdiğim yönlerinden biri Karou'nun kişiliği oldu. O kadar şeyin arasında bile kendinden ödün vermeyen bir karakter kendisi. Kendisinden çok şey saklasalar bile ailesi için Akiva'yı bir kenara atabiliyor. Ve sonundaki seçimi ile de ayrıca benden takdir topladı. Ne yalan söyleyeyim, Akiva'dan çok daha fazla sevdim Karou'yu. Tüm fangirllük duygularım onun için yerlere saçıldı. Aradığım genç yetişkin kadın karakteri galiba o.

Eh, anladınız işte; ben çok sevdim Duman Kemiğin Kızı'nı. Şimdiden özledim bile. İkinci kitap için "Daha fazla Kimera! Daha fazla Karou! Kimeralar için özgürlük!" sloganlarıyla yazıyı bitiriyorum. Bana bu uzun yorumu yazdırdığı için de ekstra sevgilerimi sunuyorum.

Puan: 5



Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...