8 Mayıs 2012 Salı

Kitap Yorumu: Kırmızı Eldiven (Lanet İşleyiciler #2) - Holly Black


Tanıtım:

Aşk bir lanettir.

Lanetler ve pis işler.
Büyü ve mafya.

Cassel’in dünyasında bunlar birbirinden ayrı düşünülemez. Cassel de hep sıradan biri olduğunu düşünürdü ama bir gün hafızasının ağabeyleri tarafından değiştirildiğini fark etti. Artık gerçeği biliyor: kendisi, gelmiş geçmiş en güçlü lanet işleyicilerden biri. Tek bir dokunuşla her şeyi, herkesi bambaşka bir şeye dönüştürme yeteneğine sahip.

İşte sevdiği kız, Lila da bu şekilde bir dönüşüm yaşamıştı. Lila artık yeniden bir insan. Ancak sorun şu ki, Cassel’in duygu işleyicisi olan annesi, Lila’yı Cassel’i sevmesi için lanetledi. Ve eğer Lila’nın aşkı Cassel’in hafızası kadar güvenilmez ise artık her şeyin gerçekliği sorgulanabilir.

Cassel’in büyük ağabeyi öldürülünce federaller, ellerindeki tek ipucundan bir şey çıkarabilmek için Cassel’i görevlendiriyor. İpucu ise kırmızı eldivenli bir kadının kamera görüntüsünden başka bir şey değil. Ve fakat şimdi mafya da Cassel’in peşinde, onun ne kadar değerli bir lanet işleyici olduğunu onlar da biliyor. Cassel, hayatta kalabilmek için hem federallerden hem de mafyadan bir adım önde olmak zorunda. Ama kimseye, hatta kendine bile güvenemezken bunu nasıl başaracak?

Aşk bir lanettir ve kaybetmesi çok tehlikeli olan bir oyunda dolandırıcılık, bazen tek çıkar yoldur.

Yorum:

Eğer sürekli bir young-adult okuyucusuysanız bu türde çıkan kitapların giderek nasıl sıradanlaşıp birbirine benzemeye başladığını fark etmişsinizdir. İşte Holly Black bu benzerlikten sıyrılabilen, yetenekli yazarlardan biri. Lanet İşleyiciler (Curse Workers) serisi de ender bulunan nitelikleriyle benim gözümde giderek yükseliyor. 

Aslında serinin ilk kitabı Beyaz Kedi'yi okurken "o kadar da iyi değil" diyordum. Hatta bitmesine birkaç sayfa kala 4 yıldız vermeyi kafama koymuştum ancak kitap bitip de kapağına baktığımda bir şey beni 5 yıldız vermeye zorladı. Cassel'in sıradanlığı, aynı zamanda da aykırılığını çok sevmiştim. İkinci kitap Kırmızı Eldiven'de böylesine bir ikilemden tamamiyle yoksundum, bu da demek oluyor ki bu seriye karşı ilgim hiçbir şekilde sönmemiş ve hatta yeni kitabını dört gözle bekliyormuşum da haberim yokmuş.

Gelelim Kırmızı Eldiven'in içeriğine... Kitap, Cassel'in annesinin zoruyla çıktığı tatille başlıyor. Elbette bir işleyicinin, özellikle Cassel'in annesi gibi bir işleyicinin, tatili sıradan olmaktan fazlasıyla uzak. Bu kadından çoğu zaman nefret etsem de keskin zekasına hayran kalmamak elde değil. Tatil bitiminde, bol bol dolandırıcılık yaptıktan sonra Cassel Wallingford'a geri dönüyor. Bu yıl onun son senesi. Ancak bir süre sonra Lila'nın da oraya kayıt olduğunu öğreniyor. Beyaz Kedi'nin sonunda Lila'nın Cassel'in annesi tarafından işlenip oğlana aşık edildiğine şahit olmuştuk. Kırmızı Eldiven'de Cassel Lila'ya bunu dürüstçe açıklamış ama anlaşılan o ki kız bir türlü ondan vazgeçemiyor.

Sharpe kardeşlerin en büyüğü Philip'in öldürülmesiyle olaylar silsilesi başlıyor. Bir de güçlerinden dolayı Cassel'in peşinde olan Zacharov ve abisinin ölümünü açığa çıkarması için onun yardımını isteyen federaller var. Anlayacağınız işler Cassel için oldukça karmaşık. 

Holly Black'in yeteneğini bir kez daha konuşturduğu ve "acaba bu kadın gerçekten dolandırıcı mı?" diye düşündürttüğü bir kurgu, kitap boyunca yakanızı bırakmıyor. İlk kitapta fazlaca yadırgadığım şimdiki zaman-kahraman bakış açısına bayağı alıştığımı da okurken anladım. Sadece kelime ve harf hataları kitabın baskıya gitmeden önce son bir kez kontrol edilmesi gerektiği sinyallerini veriyor. 

Bu serinin en sevdiğim yanı ise hiçbir karakterin gerçekten "kusursuz" olmaması.
 

Puan: 5



Kitap Yorumu: Kitap Hırsızı - Markus Zusak


 Tanıtım:

Ölüm meleğinin ağzından savaş yıllarında küçük bir kitap hırsızının, Liesel Meminger'in hikayesi bu.
"...Her durumda hayatta kalan birinin hikayesi bu; hep geride kalan olmakta ustalaşmış birinin hikayesi. Aslında pek çok başka şeyin yanısıra şu saydıklarımla ilgili küçük bir hikaye:

• Bir kız
• Bazı kelimeler
• Bir akordiyoncu
• Bazı fanatik Almanlar
• Bir Yahudi dövüşçü
• Ve bol miktarda hırsızlık...
Liesel Meminger, Münih'in varoşlarında yaşayan yoksul Hubermann ailesinin yanına evlatlık olarak verilir. 1933 yılında Almanların yüzde 90'ı Adolf Hitler'i gözlerini kırpmadan desteklerken, Liesel'in üvey babası Hans Hubermann kalan yüzde on içindeydi. Üstelik, evlerinin bodrumunda bir Yahudi saklamak zorunda kaldılar. 


   


                                        "Sözcüklerden nefret ettim,
                                          ve onları çok sevdim. 
                         Umarım onları doğru kullanabilmişimdir."



  
Yorum:

 Bir yorumda okumuştum; "bu, yavaş yavaş okunan kitaplardan" diyordu. Hakikaten de öyleymiş. Ama kitabın sıkıcılığı ya da durağanlığı değil bunun sebebi. Sindire sindire okumak bana göre. Evet, yaklaşık iki haftada bitirdim ama hiç pişman olmadım. Uzun zamandır böyle bir kitap okumamıştım.

Açıkça söylemeliyim ki bazen taş kalpli olduğumu düşünürüm. Ya da belki sadece diğer insanlardan algılarım farklıdır ama öyle kolay kolay kitaplarda ağlamam. Bu biterken boğazımı düğümleyen üçüncü kitap oldu. Ölüm'ün -gerçek ölümden bahsediyorum, şu ruhları toplayan- ağzından bir hikaye okumak tuhaf ama güzel bir deneyimdi. 

 Söylediğim gibi hikayeyi Ölüm anlatıyor. Onun insanlığa bakış şekli yazar tarafından harika yansıtılmış, hayran kalmamak elde değil. Ama Ölüm bize kendisinin değil de genel olarak başkasının hikayesini anlatıyor: Kitap Hırsızı'nın. Nam-ı diğer Liesel Meminger. Nazi Almanyası'ndan yaşayan onlu yaşlarında bir kız çocuğu. Annesi tarafından başka bir aileye verilirken erkek kardeşinin ölümüne şahit olan ve bunu yıllarca rüyasında yaşayan kız. Hubermann'ların yanına verildikten hayatı tamamen değişiyor Liesel'in. Anne ve Baba dediği bu insanlar o kadar aykırı ama aynı zamanda o kadar sıradan ki insan şaşırıyor. Özellikle de Hans Hubermann. Liesel'in Baba'sı. Bir akordiyoncu, bir boyacı, bir kahraman... Kitapta en sevdiğim karakterlerden biri. Aslında şöyle bir düşününce nefret ettiğim kimse olmamış. Hitler yanlısı Frau Diller de dahil. Hitler demişken; böylesine baskıcı bir dönemi okumak cidden içinizi sızlatıyormuş. Ölüm'ün ağzından ve Liesel'in yaşamından Hitler kesitleri çok etkileyici tasvir edilmiş.

 Karakterlere değinmeden geçemeyeceğim yine; Yahudi dövüşçü Max -bir süre Hubermann'ların bodrumlarında sakladıkları kişi-, Liesel'in Anne'si ağzı bozuk Rosa Hubermann, en iyi arkadaşı Jesse Owens Rudy... Saymakla bitmeyecek kadar çok ve çeşitli Markus Zusak'ın yarattığı karakterler.
Benim gibi kitap aşıkları kitapların büyüsüne daha da kapılacaklar okudukları müddetçe. Öyle bir dönemde yaşasaydım eğer Liesel gibi bir kitap hırsızı olur muydum diye düşünüyor insan.
Evet; Ölüm, Liesel Meminger / Kitap Hırsızı'nı üç kere gördü. İlki erkek kardeşinin ruhunu alırkendi, ikincisi kızın en korkunç anındaydı, üçüncüsü ise malum...
Herkesin sevebileceği türde bir kitap mı bilemiyorum; yalnız ben bayıldım!







Puan: 5


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...