16 Mart 2014 Pazar

Kitap Yorumu: Eleanor & Park - Rainbow Rowell


Eleanor & Park, "Sevsem mi, yoksa nefret mi etsem?" diye sizi ikilemde bırakacak kitaplardan. Seviyorsunuz çünkü; eh, kitap harika canım! Ama nefret de etmek istiyorsunuz çünkü sizi enkaz hâline getirerek bırakıyor. 

Rainbow Rowell'in kitaplarını daha önce okumamıştım. (Söylemeden geçemeyeceğim; Rainbow ne güzel bir isimdir!) Aklımın bir köşesinde duruyorlardı ama elime geçmedikçe aklıma bile gelmezdi galiba. Geçtiğimiz yılbaşında çok sevdiğim bir dostum bana hardcover baskısını hediye edince sevinçten havalara uçtum. 

Hafta başından beri kitabı okuyorum ve elime her aldığımda zamanın nasıl geçtiğini unutuyor ve bırakmak istemiyordum. Bir yandan da ertelemek istiyordum çünkü bitsin istemiyordum. Otobüste, dersin başlamasını beklerken, evde, anlayacağınız pek çok yerde okudum kitabı. Bir yandan da sürekli beğendiğim alıntıların resmini çekiyordum. Telefonla kitap ayrılmaz bir bütün hâline gelmişti. Ne kadar çok yeri not aldığımı aşağıda da göreceksiniz. Kitabın bitmemesi için çok çabaladım. Ancak son kırk sayfaya geldiğimde artık geri dönülmez bir yolun içine girmiştim. Bir "insan" olduğumu unutarak okudum ve kapağı kapattığımda içimde koca bir boşluk vardı.

Eleanor biraz "farklı" bir genç kız. Tupturuncu, kıvırcık saçları, biraz maskülen tuhaf giyimi ile dikkatleri üzerine çekmek için yaratılmış gibi adeta. Ama kimse onu "iyi tuhaf" olarak görmüyor. O "tuhaf tuhaf", şişman, ucube kız. Park ise çizgi romanları ve walkman'ini yanından ayırmayan Asyalı çocuk. Birbirinden zıt bu iki kutup okul servisinde yan yana geliyor.



80'leri hep çok sevmişimdir. O aykırılığında bile bir çekicilik var. Walkmanler, permalar, rengarenk kıyafetler, müzikler. Her şeyiyle güzel hisler uyandırıyor bende. Eleanor & Park da 80'lerde geçiyor. Park'ın kulağından kulaklıkları eksik olmuyor. The Smiths'den, U2'dan, Joy Division'dan, The Cure'den, The Beatles'dan bahsediyorlar. Beraber Alan Moore'u, X-Men'i okuyorlar. Bu yetmezmiş gibi gelmiş geçmiş en sevdiğim film serilerinin başını çeken Star Wars'a göndermeler yapıyorlar. Uzun lafın kısası benim kitaba âşık olmam için adeta birebir uğraşıyorlar.

Siminiblocker'ın harika Eleanor & Park çizimleri için tık.

Sadece referans verilen müzikler ya da filmler de değil. Karakterleri o kadar benimsedim, o kadar sevdim ki... Eleanor'dan başlayacak olursak; henüz kitabın başında "normal" bir hayatı olmadığını biliyordum. Fakat son derece güçlü bir kız. Her şeye rağmen ayakta durmayı başardı. Dış görünüşü ve yaşamak zorunda olduğu hayat yüzünden dışlanan Eleanor'a, ilk karşılaştırında Park bile tuhaf gözle bakıyor. Park ise anne tarafından Koreli olmasına rağmen kimsenin o kadar ilgisini çekmeyen bir çocuk. Ve göğsünde kocaman bir kalp taşıyor.

Park'ın Eleanor'a olan sevgisi ilk andan beri yapmacık değildi. Aslında ilişkilerinin gelişimlerini çok sevdim. Her şey yavaş yavaş, sindire sindire oldu. Hele bir ilk el ele tutuşmaları var ki... İnanın bana, aşka inanmayan bir insana bile bir şeyler hissettirecek şekilde yazmış Rainbow Rowell.

Evet, Eleanor & Park'ı deli gibi sevdim. Bunun bir "ama"sı olacak elbette. Ama sonundan bir türlü emin olamadım. Sevdim sevemedim mi karar veremedim... Son cümleyi okuduğumda suratımda Park'ınkine benzer ufak bir gülümseme vardı; kabul edeceğim. Ama yine de...

Galiba her şeye rağmen baş ucu kitabı yapacağım.

Unutmadan; Eleanor & Park'ın muhteşem playlistini dinlemek isteyenler buraya tıklayabilirler.

Aşağıda kitaptan bir sürü alıntı göreceksiniz. Eleanor & Park'ın henüz Türkçesi yok. Bildiğim kadarıyla bir yayınevi haklarını aldı ama ne zaman çıkacağı hakkında en ufak bilgim dahi yok. Alıntıların büyüsü kaçmasın diye (azıcık da üşendiğimden) Türkçeye çevirmedim. Son olarak kullandığım iki gif de Glee'den. Gifleri alıntıların altlarına koydum çünkü diziye hâlâ devam ediyor olmamı sağlayan Kurt/Blaine çiftinin bu replikleri o cümleleri okuduğum anda kafamın içinde canlandı.

"What kind of power would you want?" he asked , changing the subject. He turned his face toward her, laying her cheek against the top of the seat. Still smiling.
"I'd want to fly," Eleanor said, looking away from him. "I know it's not very useful, but... it's flying."
"Yes," he said.
Holding Eleanor's hand was like holding a butterfly. Or a heartbeat. Like holding something complete, and completely alive.
Or maybe, he thought now, he just didn't recognize all those other girls. The way computer drive will spit out a disk if it doesn't recognize the formatting.
When he touched Eleanor's hand, he recognized her. He knew.
It was nicest thing she could imagine. It made her want to have his babies and give him both of her kidneys.
"Where are you now?"
"Like, in the house?"
"Yeah, where."
"Why?" she asked, with something just gentler than disdain.
"Because I'm thinking about you," he said, exasperated.
"So?"
"Because I want to feel like I'm with you," he said. 
"I miss you," she said.
"I'm right here."
"I wish you were here. Or that I was there. I wish that there was some chance of talking like this after tonight, or seeing each other. Like, really seeing each other. Of being alone, together."
"Why can't there be?" he asked.
She laughed. That's when she realized she was crying.
"Eleanor..."
"Stop. Don't say my name like that. It only makes it worse."
"Makes what worse?"
"Everything," she said.
“I don't like you, Park," she said, sounding for a second like she actually meant it. "I..." - her voice nearly disappeared - "think I live for you."
He closed his eyes and pressed his head back into his pillow.
"I don't think I even breathe when we're not together," she whispered. "Which means, when I see you on Monday morning, it's been like sixty hours since I've taken a breath. That's probably why I'm so crabby, and why I snap at you. All I do when we're apart is think about you, and all I do when we're together is panic. Because every second feels so important. And because I'm so out of control, I can't help myself. I'm not even mine anymore, I'm yours, and what if you decide that you don't want me? How could you want me like I want you?"
He was quiet. He wanted everything she'd just said to be the last thing he heard. He wanted to fall asleep with 'I want you' in his ears.
Eleanor was right. She never looked nice. She looked like art, and art wasn't supposed to look nice; it was supposed to make you feel something.
“I love you," he said.
She looked up at him, her eyes shiny and black, then looked away. "I know," she said.
He pulled one of his arms out from under her and traced her outline against the couch. He could spend all day like this, running his hand down her ribs, into her waist, out to her hips and back again.... If he had all day, he would. If she weren't made of so many other miracles.
"You know?" he repeated. She smiled, so he kissed her. "You're not the Han Solo in this relationship, you know."
"I'm totally the Han Solo," she whispered. It was good to hear her. It was good to remember it was Eleanor under all this new flesh.
"Well, I'm not the Princess Leia," he said.
"Don't get so hung up on gender roles," Eleanor said.
“You can be Han Solo," he said, kissing her throat. "And I'll be Boba Fett. I'll cross the sky for you.”
Nothing was dirty. With Park.
Nothing could be shameful.
Because Park was the sun, and that was the only way Eleanor could think to explain it.
He closed his eyes and shook his head, like he was embarrassed. "I... just really don't want to say good-bye to you, Eleanor. Ever."
You saved me life, she tried to tell him. Not forever, not for good. Probably just temporarily. But you saved my life, and now I'm yours. The me that's me right now is yours. Always.

Puan: 5

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...