11 Eylül 2012 Salı

Kötü Adam Sendromu

Bir zamanlar böyle bir yazı yazmışım. Görünce şaşırdım, sevindim de azıcık. Tatlıymışım o zamanlar. Bilimsel araştırma yapmışım kendi çapımda resmen. Gerçi hâlâ bu sendromdan muzdaribim. Bir okuyun, belki siz de yakalanmışsınızdır bu illete.


Düşündüm düşündüm çözemedim bu takıntıyı. Bende fazlasıyla var olan bir şey. Kısaca açıklayayım; her film, dizi ya da kitapta bir tane kötü adam elbette olur. Ve ben o kadar meleğin arasından şeytanı seçerim. Onunla uyuyup uyanırım. Ne yapsa sevmeye devam ederim. Eminim birçok kişi bunu yaşamıştır. Açık konuşmak gerekirse, kötü adamın karizması kimsede yoktur. Bir sinsi gülüşü kalbimizi çalmaya yeter. Biraz araştırma havası vererekten örneklerle açıklayalım olayı.
Bu vaka takıntı diye de bilinir. Belirtileri; hayran olunan adam her görüldüğünde kalp çarpıntısı, görüldüğü anda dolup taşan enerji, etraftan kaybolunca duyulan hüzün, ona bir şey olunca girilen bunalım, sürekli repliklerini tekrarlama ya da onun gibi olmaya çalışma gibi şeylerdir. Hayran olunan insan öyle yüceltilir öyle yüceltilir ki uyumaya çalışıldığında aklına hareketleri gelir hattâ rüyalara girdiği bile olur.
Nedenlerine gelecek olursak; ilk sırayı tabii ki karizma alır. Kötü adam karizması, daha önce de söylediğim gibi, hiçbir şeye benzemez. “Kötü” olması ise kendi başına bir nedendir. Bu çoğu zaman “onu iyi yapabilmek için gösterilen çabanın verdiği haz” şeklinde tanımlansa da bana göre durum bundan ibaret değildir. Bir kere adam televizyonda ya da bir kağıt parçasının üzerinde, onu nasıl iyi yola sokabiliriz ki? Hem kötü yolda kalması bana göre daha makbuldur. İyi olursa hevesim birazcık kaçar ama tamamen değil. Zaten bir neden de budur, aslında onun iyi olduğunu bilmek. Bilindiği gibi bu tür karakterlerin çoğu çok zor hayatlar yaşamış, sonrasında bir savunma olarak kötülüğü kullanmışlardır. En bilindik örneği Darth Vader’dır. Bir Jedi’ken hislerine yenik düşer ve üzerine hayal kırıklığının da eklenmesiyle bir Sith olur. Ya da Damon Salvatore Katherine’in yaptıklarından sonra ve ailesine duyduğu nefretle birlikte onun yolunda ilerler. Aslında kötülük karakterimizin içinde de vardır. Logan Echolls’un babasıyla yaşadıklarından sonra iyi olmaya çalışması, yine de vazgeçememesi gibi. Bazı karakterlerde ise kötü yan öyle baskındır ki ne yaparsa yapsın ondan kurtulamaz. Az önceki Logan örneğini buna dahil edebiliriz. Ya da Sylar’ı…
Benim “Kötü Adam Sendromu” diye adlandırdığım vakanın evrelerini inceleyelim şimdi.
#1 Karşılaşma: Kişi kötü adamıyla ilk kez karşılaşır. İlk başta onu önemsemez. Gözü iyi adam takılır sonra yavaş yavaş dikkatini çekmeye başlar.
#2 Yaklaşma: Kişi kötü adamın özelliklerini keşfetmeye başlar. Onun diğerlerinden farkını görür. Daha yakından tanımak ister.
#3 Kaynaşma: Kişi artık onun her şeyini biliyordur. Karakteriyle ilgili her ayrıntıyı öğrenmiştir. Yine de incelemeye devam eder ve büyük bir zevkle yaptıklarını izler.
#4 Psikopatlık: Kişi artık psikopatlık boyutuna ulaşmıştır. Ona delicesine bağlıdır. Yaptıklarının hiçbirini yargılamaz, aksine saygı duyar. Hatta onun gibi olmaya bile çalışır. Her an aklı ondadır.
#5 Soğuma: Bu evrede hayran olunan kişinin bulunduğu dizi veya kitap bitmiştir. Filmse bir süre ondan uzak kalınmıştır. Başka takıntılar üzerinde yoğunlaşılır. Artık sürekli aklında değildir. Yavaş yavaş unutmaya başlar. Ama asla tamamen unutmaz. Her zaman kalbindedir.
Eğer siz de bu evreleri yaşamışsanız Kötü Adam Sendromu’na yakalanmışsınız demektir. Ama merak etmeyin geçicidir ve zararsızdır. Bazen yapılacak işlerin aksamasına neden olduğu görülmüştür. Yine de kötü bir şey olmadığı akıldan çıkarılmamadır. Hayatınıza küçük de olsa bir renk katar. Hayran olunan kötü adam asla unutulmaz, hattâ bazı vakalarda ondan bazı huylar kapıldığı olur. Ayrıca kötü adamlara duyulan sempati hiç azalmaz. Yenileri eklenir. Hastalık boyunca söylenilecek tek söz vardır: “N’apayım seviyorum!”
Yaşasın kötü adamlar!

8 yorum :

  1. harika tespitler!ben de kitap/dizi/film alanlarında fazlasıyla bu sendromun etkisi altındayım.Aman gerçek hayata geçmesin de!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de korkum o yönde. Gerçek hayatta böyle tipler arar oldum yavaştan. Sonum hayır olsun.

      Sil
  2. Beni anlatan bir yazı olmuş. Ben öyle iyilik meleği gibi olan adamları hiçbir zaman sevmedim/sevemedim. Adam dediğinde azıcık hainlik bol sinsilik olacak. Birde senin dediğin gibi kötü adam karizması eklenince tadından yenmez. En sevdiğim şey ise bunun bir tedavisinin olmaması. Kim tedavi olmak ister ki :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eskiden şöyle bir bakıyordum iyi adama sonra hemen kötü adama kayıyordum, şimdi gözüm direkt kötüye dikiliyor. Bir kere o sinsi, kurt gülüşü diye tabir ettiğimiz, gülümseme olacak.
      Ben de tedaviye karşıyım. Mutluyum böyle. Tek korkum gerçek hayatta da bu tür insanları göze kestirmem. :D

      Sil
  3. Daha yazıyı bitirmeden "Ne yapayım seviyorum." demiştim içimden :D Ben de sürekli iyilik yapan, aman zarar görmesin diyen tiplerden hoşlanmıyorum. Biraz tehlikeli olacak, risk alacak. Öyle bu mantıklı yol diye doğru yolu seçmeyecek. Bi kere sinsi ve ukala gülümsemesi olacak, hangi kötü adamın yok ki :D Bak konuştukça sendromum artıyor yine, çok hoş bir yazı olmuş eline sağlık :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Ayy aman, kız zarar görmesin ondan ayrılayım. Peşinden koşmayayım, uzak durayım da ne olduğumu bilmesin." Bunlar sıktı artık. Çok sinirleniyorum böyle tiplere. Bir kere o kızın peşinden koşacaksın, arkadaş! Zarar görmesini göze alacaksın. Arada psikopatlık yapacaksın, çılgın olacaksın. Bunlar oldu mu, demeyin keyfime. :D
      Sendromu olmayanlar utansın! :D
      Teşekkür ettim. ;)

      Sil
  4. Yalnız değilsin!
    Kötü adam karizması candır, bir yerde. :D

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...