Bu kadın beni öldürecek! Kesinlikle. Kitap normal ayarında gidiyor gidiyor, son beş altı bölümde öyle şeyler oluyor ki aklım şaşıyor. Bu kadarını hiiiiç ama hiiiiiç beklemiyordum ama. Öldüm öldüm dirildim yahu!
Gelelim kitabın konusuna. Yalnız şimdiden söyleyeyim, yazının buradan sonraki kısmı ilk iki (belki de üçüncü) kitap hakkında az da olsa spoiler içerebilir.
The Iron Daughter'ın sonunda Nevernever'dan sürgün edilen Ash ve Meghan, The Iron Queen'in başında dünyada karşımıza çıkıyorlar. Meghan'ın ailesinin evine doğru gidiyorlar fakat orada onları bir sürpriz bekliyor. Birkaç Iron Fey, Meghan'a pusu kurmuş bekliyor. Saldırıyı sağ salim atlatan çiftimiz doğal olarak Meghan'ın ailesini korumak için onları bir süre daha ziyaret etmemeye karar veriyorlar. Bu yüzden Sürgün Kraliçe Leanansidhe'nin onlar için en iyi seçenek olduğuna karar veriyorlar. Tabii oraya gitmeden önce Meghan'ın yapmak istediği bir şey var. Sonunda, onu büyüten insan babasını hatırlayan Meghan, kahinle bir anlaşma daha yapmaya gidiyor.
Yolda Puck'un da onlara katılmasından ve Leanansidhe'nin yanına varmalarından sonra çetemiz bu kez yeni bir amaç için bir araya geliyor. Iron Fey'le savaş hazırlıkları yapan Yaz Kralı Oberon ve Kış Kraliçesi Mab, bir araya gelmişler ve bu savaşın kazanılmasının ne kadar zor olduğunun farkındalar. Iron Fey'in False King/Sahte Kral'ını yenmek için Meghan'a ihtiyaçları var. Böylece Meghan, Ash, Puck ve Grimalkin Iron Realm'a doğru yeni bir yolculuğa çıkıyorlar.
The Iron Queen'de Meghan'ın gerçek dönüşümüne tanık oluyoruz. İlk iki kitapta güçlerini zar zor kullanan yarı Summer Fey-yarı insan prensesimiz, bu kitapta gücünün gerçek boyutlarını keşfe çıkıyor. Iron King'i öldürmüştü öldürmesine ama False King'i öldürmesi o kadar basit olmayacak. Çünkü bu kez elinde yeterli bir silah yok ve ciddi anlamda onu nasıl öldüreceğini bilmiyor. Bu yüzden Meghan, hem Ash'ten dövüş hem de Puck'tan büyü kullanma dersleri alıyor.
İki kitaptır zorlu bir ilişki içinde olan Meghan ve Ash bu kitapta istediğimiz romantizmi bize veriyorlar. Ash'un Buz Prensliğinin altında nasıl bir romantik yattığını okuyup görmekte fayda var. Elbette The Iron Fey serisinin vazgeçilmezi Ash ve Puck atışmaları ve Grimalkin umursamazlığı bu kitapta da mevcut.
Gelelim kitabın konusuna. Yalnız şimdiden söyleyeyim, yazının buradan sonraki kısmı ilk iki (belki de üçüncü) kitap hakkında az da olsa spoiler içerebilir.
The Iron Daughter'ın sonunda Nevernever'dan sürgün edilen Ash ve Meghan, The Iron Queen'in başında dünyada karşımıza çıkıyorlar. Meghan'ın ailesinin evine doğru gidiyorlar fakat orada onları bir sürpriz bekliyor. Birkaç Iron Fey, Meghan'a pusu kurmuş bekliyor. Saldırıyı sağ salim atlatan çiftimiz doğal olarak Meghan'ın ailesini korumak için onları bir süre daha ziyaret etmemeye karar veriyorlar. Bu yüzden Sürgün Kraliçe Leanansidhe'nin onlar için en iyi seçenek olduğuna karar veriyorlar. Tabii oraya gitmeden önce Meghan'ın yapmak istediği bir şey var. Sonunda, onu büyüten insan babasını hatırlayan Meghan, kahinle bir anlaşma daha yapmaya gidiyor.
Yolda Puck'un da onlara katılmasından ve Leanansidhe'nin yanına varmalarından sonra çetemiz bu kez yeni bir amaç için bir araya geliyor. Iron Fey'le savaş hazırlıkları yapan Yaz Kralı Oberon ve Kış Kraliçesi Mab, bir araya gelmişler ve bu savaşın kazanılmasının ne kadar zor olduğunun farkındalar. Iron Fey'in False King/Sahte Kral'ını yenmek için Meghan'a ihtiyaçları var. Böylece Meghan, Ash, Puck ve Grimalkin Iron Realm'a doğru yeni bir yolculuğa çıkıyorlar.
The Iron Queen'de Meghan'ın gerçek dönüşümüne tanık oluyoruz. İlk iki kitapta güçlerini zar zor kullanan yarı Summer Fey-yarı insan prensesimiz, bu kitapta gücünün gerçek boyutlarını keşfe çıkıyor. Iron King'i öldürmüştü öldürmesine ama False King'i öldürmesi o kadar basit olmayacak. Çünkü bu kez elinde yeterli bir silah yok ve ciddi anlamda onu nasıl öldüreceğini bilmiyor. Bu yüzden Meghan, hem Ash'ten dövüş hem de Puck'tan büyü kullanma dersleri alıyor.
İki kitaptır zorlu bir ilişki içinde olan Meghan ve Ash bu kitapta istediğimiz romantizmi bize veriyorlar. Ash'un Buz Prensliğinin altında nasıl bir romantik yattığını okuyup görmekte fayda var. Elbette The Iron Fey serisinin vazgeçilmezi Ash ve Puck atışmaları ve Grimalkin umursamazlığı bu kitapta da mevcut.
“... I was dead inside for so long. Not existing didn’t seem any different than what I was doing.” He buried his face in my shoulder, and I shivered. “It’s different now, though. I have something to fight for. I’m not afraid to die, but I don’t intend to give up, either.” His lips touched my hair, very lightly. “I won’t let anything happen to you,” he murmured. “You are my heart, my life, my entire existence.”
Kitabın sonlarına doğru gelindiğinde aksiyon neredeyse tavan yapıyor. Savaş sahneleri güzel anlatılmış. Ve üstte de bahsettiğim gibi çok şaşırtıcı olaylar gerçekleşiyor. Eğer bundan sonraki kitabı hemen sonra okuyamayacak olsam fena halde krize girebilirdim.
The Iron Queen, seriye olan sevgimi ve Ash'e olan tutkumu fazlaca artıran bir kitap oldu. Ayrıca The Iron Fey'in dördüncü kitabını Kış Prensi'min bakış açısından okuyabileceğim için çok heyecanlıyım.
Okuyun ve sıradan bir kız olan Meghan Chase'iın Demir Kraliçe'ye dönüşmesine tanık olun!
The Iron Fey #1, The Iron King yorumum burada.
The Iron Fey #2, The Iron Daughter yorumum ise şurada.
Puan: 5
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder