Artık resmileşti: Ben bir new adult bağımlısıyım!
Fallen Too Far, bu kategori içinde en çok konuşulan kitaplardan biri herhalde. Kitabın uzun zamandır farkındaydım lâkin kitap okuma hastalığına yeniden tutulduğum şu günlerde ancak okuyabildim. Kitap oldukça kısa aslında. Zaten romans kitaplarını çok hızlı okurum; eh, bu kadar kısa olup da aynı zamanda sürükleyici olunca da Fallen Too Far'ı bir oturuşta bitiriverdim.
Öncelikle kapak resminin çok hoşuma gittiğini belirtmeliyim. Karakterlere ve konuya aşırı uygun olduğunu düşünüyorum. O soft renkler ve yazı tipiyle daha bir uyumlu olmuş. Her gördüğümde şöyle bir bakmadan edemiyorum. Evet, tıpkı kapaktaki gibi kadın kahramanımız Blaire platin sarısı saçlı, genç bir kız. Erkek kahramanımız Rush ise manken vücutlu, rockçı tipli bir afet.
New adult kitaplarını artık çoğunuz biliyorsunuzdur. Üniversite çağlarında geçiyor ve young adult kitaplarına göre daha fazla cinsellik, küfür gibi yetişkin unsurlar içeriyor. Ama bir yetişkin kitabı gibi detaylı değil elbette. Ancak okuduğum new adultlar arasında, Fallen Too Far cinselliğin en açık işlendiğiydi. Bu beni rahatsız etti mi? Hayır. Sadece bir uyarı niteliğinde belirtme gereği duyuyorum.
Kitabın başında on dokuz yaşındaki, annesini yeni kaybetmiş Blaire gidecek başka bir yeri olmadığı için yıllardır yüzünü görmediği babasının evine gidiyor. Tabii elinde silah olmasına rağmen henüz saf olan kızımız babasının yeni karısıyla tatilde olacağını tahmin edemiyor. Elinde 20 dolar ve kamyonetinden başka bir şey yok Blaire'ın. Babasının evinde, daha sonra üvey kardeşi olduğunu öğreneceği ve aslında evin sahibi olan Rush'ın öküz tavırlarını görünce de sokakta yatmayı bile düşünüyor.
Doğru okudunuz, Rush tam bir öküz. Tabii başlarda. Bizim tatlı mı tatlı Blaire'ımızı sonunda acıyıp eve alıyor almasına ama kıza merdiven altındaki hizmetçi odasını veriyor. Eh, Blaire da zaten çok fazla bir şey istemiyor. Ne de olsa sokakta yatmaktan kurtuldu. Rush'a yük olmamak için elinden geleni yapıyor, hattâ onun mutfağından yemektense bir kavanoz fıstık ezmesi ve bir paket ekmekle günlerce idare ediyor. Kendine bir iş buluyor. Böyle kendi ayakları üzerinde durmaya çalışması açısından ilk sayfalardan itibaren takdir ettim Blaire'i. Ne var ki aynı zamanda pek bir uysal.
Rush ise Blaire'ın babasının yeni eşinin oğlu. Babası ünlü bir rock grubunun üyesi. Dolayısıyla kendisi de dövmeler ve piercinglerle bezeli. Tam bir zampara. Evin farklı yerlerine, her gün farklı bir kız atıyor. Hem de bunu Blaire'ın gözünün önünde yapıyor.
İkili arasında çekim, tahmin edersiniz ki, sayfalar gittikçe artıyor artıyor... Tatlı Blaire'ımız ne kadar bir baltaya sap olamayacağını bilse de Rush'a kendini kaptırmadan duramıyor. Ama Rush da öyle böyle değil hani. Bir zaman sonra başlardaki öküzün yerini sahiplenici, romantik cümleler kuran bir adam alıyor. Şimdi bu kız âşık olmasın da ne yapsın?
“Everyone always says that love was enough. It wasn't. Not when your soul has been shattered.”
"Herkes her zaman aşkın yeterli olduğunu söyler. Öyle değil. Ruhun parçalara ayrıldığında hiç değil."
"Bu kız da bol keseden puan dağıtır oldu" falan demeyin sakın bana. Kitap kısa ama dolu dolu. Okuyup size yaşattıklarını görünce anlayacaksınız. Şimdi ikinci kitap Never Too Far'a gönül rahatlığıyla başlayabilirim.
Puan: 5
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder