"Çaresiz kaldığında bir canavardan daha zalim olur muydun?" İşte Küller Üçlemesi'nin ikinci kitabı Gölgeler'de kafanızı kurcalayıp duracak soru tam olarak bu.
Kitap çarpıcı. Küller'i okurken hissettiğim duyguların daha da güçlenmişini hissettim Gölgeler'i okurken. Yazarın yansıttığı vahşeti, en iğrenç kısımları bile çekinmeden yazmış olmasını seviyorum. Post-apokaliptik kitapları, özellikle de zombileri severim zaten. Her nasıl oluyorsa bu tür kitaplarda anlatılan dehşet beni derinden etkiliyor. Gölgeler ise hem kendi içindeki farklılıklarla hem de beklentilerimi karşılayarak tatmin etti beni.
Aslında Küller'i okuyuşumun üzerinden bir seneden fazla zaman geçmişti. Geçen sene TÜYAP'tan almıştım; çok iyi hatırlıyorum. Gölgeler de yine bu yılın aynı döneminde geçti elime. Böyle uzun zaman dilimleri girince araya, insan ister istemez ilk kitabı unutuyor. Gölgeler'in başlarında biraz zorlandım bu yüzden. Sürekli karakterleri ve olayları hatırlamaya çalışıyordum. Yine de kendimi toparlamam uzun sürmedi. Tabii okurken "Aa, şu kimdi ya? Bu ne zaman bu duruma düşmüştü?" şeklinde kendimi soru yağmurlarına tutman beni kendi kendine sinirlenmeye teşvik etmedi değil.
Küller'i okuyanlar kitabın nasıl bittiğini, kahramanımız Alex'i nasıl bir durumda bıraktığımızı çok iyi hatırlayacaklardır. Benim de aklımdan çıkmayan kısımlardan biri buydu. Gölgeler, tahmin edeceğiniz gibi tam tamına Küller'in bıraktığı yerden devam ediyor. Elektromanyetik darbe dalgası yüzünden yıkılmış bir dünyada, değişen soydaşlarının arasında hayatta kalmaya çalışan kahramanlarımızın hikâyelerini okumaya devam ediyoruz. Ancak bu kez işler çok daha karmaşık.
Alex, sonunda bir sığınak bulduğuna inanıp güvendiği Rule'un sırrını keşfetti. Değer verdiği pek çok insanı; Ellie'yi, Tom'u, şimdi de Chris'i kaybetti. Alex'in artık tek bir dayanağı var; o da kendisi. Değişmişler'in arasında hayatta kalması için hiç kimseye güvenmemek ve sonuna kadar savaşmak zorunda.
"Peki ya Tom?" diyenleri duyar gibiyim. Küller'i okuyan pek çok kişi gibi ben de Tom'un akıbetini öğrenmeyi iple çekiyordum. Şimdi sıkı durun: Gölgeler'de Tom'un bakış açısıyla anlatılmış bir sürü bölüm var! Yani sadece ona ne olduğunu öğrenmekle kalmıyor, onun aklına ve geçmişte yaşadıklarına da birebir şahit olma fırsatı yakalıyoruz.
"Anılar kana benziyor. Elini istediğin kadar yıka, yine de lekesi çıkmıyor."
Kitapta bu kez sadece Alex'e odaklanılmamış. Tom, Chris, Peter, Lena derken pek çok karaktere bölümler ayrılmış. Ancak hemen aldanmayın sakın; bu bölümler de en az ana karakterlerinki kadar heyecanlı ve merak uyandırıcı.
Gölgeler'de, Değişmişler'in -diğer bir deyişle Chuckyler'in- dünyasını daha detaylı aktarmış bize Ilsa J. Bick. İlk kitapta onlarla bu kadar iç içe olma şansımız olmamıştı. Gölgeler'de ise Alex sayesinde Değişmişler'in iç yüzünü, onların sadece insan eti yiyen gençler olmadığını fark ediyoruz. Üstelik son derece şaşırtıcı şeyler var onlar hakkında. Mesela, Değişmişler'in bir örgüt gibi gruplandığını biliyor muydunuz? Ya da kendi aralarında nasıl iletişim kurduklarını?
Ayrıca kitapta tonlarca başka sır orada durmuş okura sırıtmakta. Ilsa J. Bick'in çok iyi bir gizem yazarı olduğunu düşünüyorum. Tam bazı şeyleri açığa çıkarmışken, ortaya öyle bir şey atıyor ki şaşırıp kalıyorsunuz. Alex'in "canavar"ı örneğin. Küller'den beri çözülemeyen bu sır Gölgeler'de de bol bol aklımıza takılıyor.
Uzun lafın kısası, ilk kitabı sevenlerin muhtemelen şüphesiz alacakları, okumayanların ve bu tür kıyamet sonrası hikâyelerini sevenlerin ise gözünü kırpmadan alması gereken bir kitap Gölgeler. Soluksuz okunuyor. Bunun bir kurgu olduğunu bilmenize rağmen, yazarın gerçekçi kalemi sizi elektromanyetik bir dalga yüzünden mahvolmuş ve komşunuzun sizi yemek istediği bir dünyaya inandırmaya yetiyor.
Üçüncü kitap için arayı bu kadar açmamayı ümit ediyorum. Lâkin ne yazık ki yurtdışı çıkış tarihi Eylül 2013 olarak görünüyor.
Puan: 4
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder