19 Haziran 2015 Cuma

Kitap Yorumu: A Court of Thorns and Roses - Sarah J. Maas


The Iron Fey serisinden sonra genç yetişkin edebiyatı içinde şöyle güzel bir peri temalı kitap okuma fırsatı hiç bulamadım. Zaten karşıma çıkmadı da. Julie Kagawa'nın Talon'da yarattığı hayal kırıklığından sonra genç yetişkin türü içinde, çok merak ettiğim yeni kitapları okumaya bile korkar olmuştum açıkçası. Zira hâlâ o hayal kırıklığını hatırladıkça içim sızlar. Her neyse, Sarah J. Maas biliyorsunuz ki Türkçeye de çevrilen Cam Şato'nun yazarı. Cam Şato kütüphanemde duruyor uzun zamandır fakat henüz okumadım. O yüzden bu benim ilk Maas kitabım olacaktı. Esasen konu ilgimi çekmesine rağmen yukarıdaki nedenlerden ötürü okumak niyetinde değildim lakin Sevgili Kitap'ın feci etkili ısrarlarına dayanamadım. Neyse ki hiç pişman etmedi bu kitap beni.

Kitabın türüne genç yetişkin dedim ama pek çok genç yetişkin kitabından daha karanlık ve daha olgun. O yüzden Goodreads'de bir sürü okur, kitabı new adult, yani yeni yetişkin kategorisine sokmuş. Bir nevi haklılar aslında, bir yandan da değiller. Bana göre bu kitap tam ikisinin arasında, çok iyi bir yerde duruyor. Ve kitabın o normal genç yetişkinlerden çok daha karanlık havasını ve daha mantıklı, daha olgun karakterlerini sevdim ben. Tüm bunlar ve kitabın kurgusu harika bir okuma süreci yarattı, zevkle okudum kitabı. Hiç sıkılmadan, hiç bırakma isteği duymadan...

A Court of Thorn and Roses aslında günümüzün popüler teması retelling, yani masalların yeniden uyarlanmasına selam çakanlardan. Bunu belki gözünüze soka soka yapmıyor ama hangi masala göndermeleri olduğunu anlıyorsunuz ister istemez.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Talon - Julie Kagawa


Julie Kagawa'yı hem yazarlığıyla hem de sosyal medyada paylaştıklarıyla çok seven ve deliler gibi takip eden ben, Talon'un çıkacağını duyar duymaz üzerine atlamıştım. Sonra şans eseri kitap elime geçmişti. Büyük umutlarla (buradan Dickens'a selamlar olsun) başladığım kitap bana ne yaptı dersiniz?

Ejderhalara olan derin tutkumu artık Mars'takiler bile biliyordur. (Merhaba Mark, sana da selam ederim!) Çok seviyorum. Öyle seviyorum ki artık kendimi onlardan biri gibi görüyorum. Ne düşündüklerini, ne hissettiklerini anlamaya çalıştığım zamanlar oluyor. Ve evet, var olduklarına inanıyorum. Durum böyle olunca, Julie Kagawa gibi Demir Periler serisiyle beni yıkıp geçmiş bir yazardan ejderhaları anlatan bir kitap çıkacağını duyunca çıldırıyor insan. Şöyle Demir Periler'de yaptığı gibi sağlam bir kurgu, güzel karakterler bekliyor. Fakat ne yazık ki Talon bana aradığımı vermedi.

Öncelikle kitabın çooooook basit, klişe bir kurgusu olduğunu itiraf etmek zorundayım. Gerçekten ama. Üzülerek söylüyorum bunu. Olay şudur: Bir kızımız var. Adı Ember Hill. Ember, insan formuna dönüşebilen genç bir ejderha. Henüz on altı yaşında. Ember, kardeş yumurtası ve ikizi Dante ile beraber, pek çok ejderhanın dahil olduğu Talon tarafından California'ya gönderiliyor. Talon, genç ejderhaların ne yapıp yapmayacağına karar veren katı bir örgüt. En büyük düşmanları ise yıllardır ejderhaları avlayan St. George tarikatı. Anlayacağınız Talon, yavru ejderhaları korumak adına bol bol onların yerine karar veriyor. Bu kararlardan biri de işte Ember ve Dante'yi insan kılığına bürünerek başka bir şehre göndermek. Tabii yavru ejderhalarımız sadece gizlenmekle kalmıyor, bir yandan da eğitiliyorlar.

25 Ocak 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Büyü Ustası - Maria V. Snyder


Zehir Ustası'nın devam kitabı Büyü Ustası'nı aslen ilk kitabın hemen ardından okumayı düşlüyordum. Fakat yine kader ağlarını ördü ve ben bu kitabı sündüre sündüre okumak zorunda kaldım. Böyle uzun zamana yayılan kitaplardan zevk almadığımı her seferinde söylüyorum ama özellikle son zamanlarda bu tür hadiseleri çokça yaşar oldum ve zannettiğim aksine böyle okuduğum kitaplardan da zevk alabildiğimi fark ettim.

Hakkında hiçbir şey bilmediğim kitapları daha bir seviyorum yahu! Zehir Ustası'nı okuduktan sonra devam kitaplarını hiç kurcalamadım, hakkında bir şeyler okumadım. Zaten kitaplar elimde vardı, o yüzden direkt olarak okurum diye düşündüm herhalde. Öyle olunca, devamında ne olup biteceği konusunda hiç fikrim yoktu. Sadece Yelena'nın Sitia'ya gittiğini biliyordum. (İtiraf ediyorum ki, bazen arkadaki tanıtım yazılarını bile okumuyorum.) Yani yaşanan her olay benim için sürpriz oldu.

Öncelikle Büyü Ustası'ndan önce kendinizi Valek'siz yaklaşık 200 küsür sayfaya hazırlayın. Genç yetişkin edebiyatının (bu tür meselesini de hâlâ düşünüyorum) en olgun ve karizmatik adamlarından Valek, Ixia'da kaldığı için Yelena bir süre onu göremiyor. Dolayısıyla biz de okuyamıyoruz. Ama bu kitabın gidişatını etkiliyor mu? Tabii ki hayır! Yelena gibi bir karakter dururken, Valek'i ne kadar özlesem de, "Ayy hadi gelse artık da kitap canlansa!" diye bir cümlenin ağzımdan çıkması imkânsız. Yelena'nın yıllardır aradığım kadın karakter olduğunu Zehir Ustası yazımda söylemiştim. Bu kitapta da iddialarımı sağlamlaştırıyor.

2 Ocak 2015 Cuma

Kitap Yorumu: Ruh Öküzüm - Lauren Morrill


Bugün bir ilke imza atıp, tarihin tozlu raflarından bulup çıkardığım bir kitabın yorumunu sizlere sunuyorum. Sanırım bu kitabı iki yıl falan önce okumuştum. Türkçesinin çıktığını öğrenince bir hayli şaşırmıştım; çünkü çıkacağını tahmin etmiyordum. Her neyse; benim okuduğum adıyla Meant to Be, sizin bildiğiniz adıyla Ruh Öküzüm'ün yorumuna yavaş yavaş geçmeme izin verin.

Aslında Türkçe adını duyunca bayağı afallamıştım çünkü malumunuz, oldukça özgün bir isim kullanılmış. Ama içeriği düşününce uygun olduğuna karar kıldım. Kitap, tam anlamıyla bir young adult aşk kitabı. Esas kız, lise çağlarında ve ergenliğinin hakkını veriyor.

Julia, kitap bağımlısı, Shakespeare hayranı, çalışkanlığıyla göz dolduran ve kurallara her daim uyan bir genç kızdır. Sınıfıyla birlikte gittikleri Londra gezisi onun için bir nimettir çünkü Shakespeare'in topraklarında dolaşacak, ayrıca sevdiği pek çok kültürel aktiviteye katılabilecektir. Ancak bu gezi ona henüz uçaktayken zehir olmaya başlar. Okulun en sinir bozucu çocuklarından Jason, durmaksızın onunla uğraşıyordur ve bu durum diğer öğrencilerin aralarındaki ilişkiyi yanlış anlamalarına sebebiyet veriyordur. Üstelik Julia'nın en yakın arkadaşı Pheobe de geziye katılamamıştır. Yani Julia, tek başına ve Jason ukalasıyla uğraşmak zorunda kaldığı bir gezide cehennem azabı çekmek üzeredir.

Aşka yürekten inanan Julia'nın anne ve babası, henüz lisedeyken âşık olup evlenmişlerdir. Julia onların her zaman birbirinin kaderi olduğunu düşünmüştür. Ve kendisinin de kaderi olduğuna inandığı biri vardır: Mark Bixford. Beş yaşından beri âşık olduğu kapı komşusu. Ne yazık ki Mark, Julia'nın farkında değildir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...