My vampire creator told me this:
“Sometimes in your life, Allison Sekemoto, you will kill a human being. Accidentally or as a conscious, deliberate act, it is unavoidable. The question is not if it will happen, but when. Do you understand?”
I didn’t then, not really.
I do now.
Allison Sekemoto, vampirlerin yönettiği bir dünyada yaşayan bir Unregistered, yani bir tür kaçak. Bu dünyada, ya kayıt yani Registered olup, damgalanacak, yani vampirlerin hizmetine gireceksiniz –böylece onlara düzenli şekilde kan vermek ve her istediklerini yapmak zorunda kalacaksınız- ya da yiyecek ve yaşam alanınızı kendiniz bulmayı kabul ederek tüm zamanınızı onlardan kaçmakla harcayacaksınız.
İşte Allison, ikinci seçeneği tercih edenlerden. Annesi öldüğünden beri bir Unregistered olarak hayatını sürdürüyor. Yıkıntı evlerden yemek çalıyor, vampirlere görünmemek için şehrin altındaki tünellerde seyahat ediyor, kendi gibi birkaç çocukla beraber yaşıyor. Allison tam anlamıyla güçlü bir karakter. Kendinden kesinlikle ödün vermiyor, yaşadığı yerdeki tek kız olması onda bir şey değiştirmiyor, her zaman güçlü, her zaman herkese ağzının payını verebilir. Yıllardır koruduğu, korkak arkadaşı Stick’e bulaşanları benzetebilir her an mesela.
Julie Kagawa’nın daha önce The Iron Fey serisini okumuştum ve ondan beri kendisini aşırı bir sempati besliyorum. The Immortal Rules’u okumamdaki büyük etken de buydu zaten. Açıkçası vampir hikâyelerinin sıradanlaştığını düşünenlerdenim. Sonuç olarak her kitap aynı yere çıkmaya başladı bu kadar eser piyasaya çıkınca. Ben de hâliyle sıkılır oldum. Fakat Kagawa’nın bu türde bir seriye başlaması ve içine distopya da katması beni çekti. Üstelik güzel bir vampir hikâyesi de yakalamış. Yarattığı distopik dünyanın karanlığını, karakterin üzerinde yarattığı etkileri hissedebildim. Ki bu benim için çok önemli bir etken. Bir distopya okuyorsam “Hâlime çok şükür.” diyebilmeliyim.
Julie Kagawa’nın vampirleri de bir tür sınıf ayrımına girmiş diyebiliriz. Kendi içlerinde kan bağlarına ve güçlerine göre kademelere ayrılıyorlar. Örneğin; şehrin efendileri olan vampirler var; onların kendinden alt türdeki tüm vampirlere ve tabii insanların hepsine hükmetme gücü var. Bu durum kendi vampirlerini yaratmada da geçerli. Ancak yeterince soylu bir vampir gerçek bir efendi vampir yaratabilir. Sınıf düştükçe yaratılan vampirlerin değeri de düşüyor. En alt kademe “rapid” dedikleri, tamamen kana susamış, insanlıkla alakası kalmamış yaratıklar. Bunlar şehir dışlarında başıboş hüküm sürmekteler.