Uzun bir aradan sonra yeniden İngilizce olarak okuma şansına erebildiğim ilk kitap oldu The Scorpio Races. Yeni Reeder'ım sağ olsun. Ve tabii açılışı bu kitapla yapmış olmamda Maggie Stiefvater'ın en sevdiğim yazarlardan biri olmasının etkisi hayli büyük.
Kitabı okumakla ilgili hiçbir zaman şüphem olmadı. Daha önceki bir yazımda da bahsettiğim gibi, atlar, mitoloji ve Maggie üçlemesi beni çeken güçlü mıknatıslardı.
The Scorpio Races, Thirsby isimli bir adada geçiyor. Thirsby'de her yıl, Scorpio Races denilen at yarışları düzenleniyor. Bu yarış, ada için çok derinlere inen bir gelenek. Her yılın Kasım ayında capall uisce diye anılan mitolojik su atları karaya geliyorlar. Bu atlar çok vahşi yaratıklar. Etle besleniyorlar ve zapt edilmeleri oldukça zor. Çoğu zaman binicilerini öldürdükleri biliniyor. Bu yüzden yarışlar aynı zamanda kan ve ölümle anılıyor. Ada insanları bu atlarla ya da sahip oldukları capall uisce ile yarışa katılıyor. Bu son derece zorlu ve kanlı bir yarış. Kitabın baş karakterleri ise Sean Kendrick ve Puck Connoly. İşe onları tanıtarak başlamak istiyorum.
Puck (gerçek adıyla Kate. Lakabı olan Puck'ı kullanmayı tercih ediyor) üç çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu. Bir ağabeyi bir de erkek kardeşi var. Anlayacağınız gibi ailenin tek kızı, üstelik ebeveynlerini kaybetmiş bir ailenin tek kızı. Haliyle tüm sorumluluk ona yüklenmiş vaziyette. Neyse ki Puck oldukça güçlü bir kız. Zaten bu yazarın hayran olduğum özelliklerinden biri, kadın karakterleri her zaman hayata sımsıkı tutunabilen güçlü kişilikler oluyor. Puck da beni bu konuda tatmin etti. Ailesinin kaybından sonra kardeşi Finn'in ve yaşadıkları evin neredeyse tüm sorumluluğunu üstlenmiş. Tüm bu sorumluluğun altında, rahatlamasını ve her şeye daha sıkı tutunmasını sağlayan şey ise ona annesinden miras kalan dişi atı Dove.
Her şey olağan rutininde devam ederken Puck'a göre katlanılamaz bir şey oluyor ve ağabeyi Gabe, kendi deyimiyle "sahip oldukları tek kuralı çiğniyor" ve onlara çalışmak için kasabadan ayrılacağını söylüyor. Puck için dönüm noktası bu oluyor. Gabe'in biraz daha kasabada kalması için, ayrıca ev sahipleri Benjamin Malvern onu evlerini tahliye edeceği konusunda tehdit ettikten sonra yarışlara katılma kararı alıyor. Elbette bu kendisi de dahil herkes için şok edici bir haber oluyor. Puck, gayet güzel at sürmesine karşın ebeveynlerini kaybetmesine sebep oldukları için capall uisceden haliyle ürküyor. Bu konuda pek çok badire atlattıktan sonra son kararı kendi atı Dove ile katılma yönünde.
Sean Kendrick, kitaptaki hem en anlaşılmaz hem de tuhaf bir şekilde anlaşılır karakter. O da babasını Scorpio Races sırasında kaybetmiş; lâkin Puck'ın aksine o su atlarından korkmuyor. Hattâ yaşamasının en büyük etkenlerinden biri bu atlardan biri; kızıl aygır Corr. Sean, Corr'a kesinlikle derinden bağlı. Benjamin Malvern'in ahırlarında çalışıyor ve tek amacı bir gün Corr'u Malvern'den alabilmek. Benjamin Malvern, atını satmamakta son derece kararlı olsa da Sean onu bu konudaki ısrarıyla yarışları kazanması karşılığında Corr'u almaya ikna ediyor.
“Why aren’t you going?”The question infuriates me. I demand, “Why is it that going away is the standard? Does anyone ask you why you stay, Sean Kendrick?”“They do.”“And why do you?”“The sky and the sand and the sea and Corr.”
Kitap, pek bilindik young-adult romanlarına benzemiyor. Kesinlikle çok farklı bir çizgide yer alıyor. Maggie Stiefvater, Shiver (Ürperti) serisinde tanıştığımız şiirsel üslubuyla yine güzel bir ziyafet çekiyor. Harika doğa betimlemeleri ve duyguların aktarımı ise benim gibileri kitabın içine hapsetmeye yetiyor.
I say, "I will not be your weakness, Sean Kendrick."Now he looks at me. He says, very softly, "It's late for that, Puck"
Finali Maggie Stiefvater vazgeçilmezlerinden biriyle, kendi elleriyle hazırladığı kitap fragmanıyla yapmazsak olmaz:
Puan: 5
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder