Instagram @darkshadowisborn |
Neil Gaiman benim için apayrı bir yazar! Bıkmadan, usanmadan söylemeye devam ediyorum. Ama öyle! Uzun aralıklarla okuduğum zaman bunu daha da çok fark ediyorum.
Önce 1602'nin bir çizgi roman olduğunu belirteyim. Hem de nasıl bir çizgi roman biliyor musunuz? Marvel karakterlerinin hepsini bilmesiniz de Avengers dolayısıyla aralarından tanıdıklarınız vardır. Hani şu içinde Iron Man, Thor, Spider-man, X Men, Fantastic Four, Daredevil gibi meşhur süperkahramanları barındıran Marvel. Tamam. Şimdi bu süperkahramanları alın ve 17. yüzyıla götürün. Elbette siz "hık" deyince yapamazsınız bunu ama Neil Gaiman yaptı.
1602'de yani 17. yy'da özel yetenekleri olan kahramanlar olsaydı ne olurdu? Az çok tahmin ediyorsunuzdur; Ortaçağ koşulları böylesine yetenekli insanlara muhtemelen "cadı" damgası yapıştırıp hepsini yakardı. Ki öyle de oluyor.
Yanda gördüğünüz süperkahramanı hatırlıyor musunuz? Evet, kendisi X-Men serisinden Warren Worthington III olur. Melek kanatlarına sahip bir mutant olması yüzünden Engizisyon Kilisesi tarafından ele geçirilip ölüme mahkum ediliyor 1602'deki adıyla Werner.
Werner'i ifşa ettim çünkü kanatlarıyla kim olduğunu oldukça net bir şekilde belli ediyor. Yoksa 1602'yi elinize alır almaz "Kim kimdi" demeye başlıyorsunuz. Karakterlerden bazıları (Warren gibi) kendilerini çabuk ele verirken, bazıları da ustaca gizlenmiş. Aralarında beni şokan bir tanesi oldu. Ondan ilerleyen satırlarda bahsedeceğim.
Sir Nicholas Fury, Kraliçe I. Elizabeth'in muhbirliğini yapıyor. Yani istihbarattan sorumlu. Doktor Stephen Strange ise kraliçenin aynı zamanda bir simyacı ve büyücü olan hekimi. Elizabeth ikisini de yanına çağırınca aslında birbirlerinden pek de haz etmeyen bu ikili bir araya gelmek durumunda kalıyorlar. Sir Nicholas, Doktor Strange'in "yöntemleri"nin pek taraftarı değil. Ve Doktor'un kraliçeye de söylediği "Dünya'nın yakında yok olacağı" öngörüsüne tamamen safsata gözüyle bakıyor.
Önce 1602'nin bir çizgi roman olduğunu belirteyim. Hem de nasıl bir çizgi roman biliyor musunuz? Marvel karakterlerinin hepsini bilmesiniz de Avengers dolayısıyla aralarından tanıdıklarınız vardır. Hani şu içinde Iron Man, Thor, Spider-man, X Men, Fantastic Four, Daredevil gibi meşhur süperkahramanları barındıran Marvel. Tamam. Şimdi bu süperkahramanları alın ve 17. yüzyıla götürün. Elbette siz "hık" deyince yapamazsınız bunu ama Neil Gaiman yaptı.
1602'de yani 17. yy'da özel yetenekleri olan kahramanlar olsaydı ne olurdu? Az çok tahmin ediyorsunuzdur; Ortaçağ koşulları böylesine yetenekli insanlara muhtemelen "cadı" damgası yapıştırıp hepsini yakardı. Ki öyle de oluyor.
Yanda gördüğünüz süperkahramanı hatırlıyor musunuz? Evet, kendisi X-Men serisinden Warren Worthington III olur. Melek kanatlarına sahip bir mutant olması yüzünden Engizisyon Kilisesi tarafından ele geçirilip ölüme mahkum ediliyor 1602'deki adıyla Werner.
Werner'i ifşa ettim çünkü kanatlarıyla kim olduğunu oldukça net bir şekilde belli ediyor. Yoksa 1602'yi elinize alır almaz "Kim kimdi" demeye başlıyorsunuz. Karakterlerden bazıları (Warren gibi) kendilerini çabuk ele verirken, bazıları da ustaca gizlenmiş. Aralarında beni şokan bir tanesi oldu. Ondan ilerleyen satırlarda bahsedeceğim.
Sir Nicholas Fury, Kraliçe I. Elizabeth'in muhbirliğini yapıyor. Yani istihbarattan sorumlu. Doktor Stephen Strange ise kraliçenin aynı zamanda bir simyacı ve büyücü olan hekimi. Elizabeth ikisini de yanına çağırınca aslında birbirlerinden pek de haz etmeyen bu ikili bir araya gelmek durumunda kalıyorlar. Sir Nicholas, Doktor Strange'in "yöntemleri"nin pek taraftarı değil. Ve Doktor'un kraliçeye de söylediği "Dünya'nın yakında yok olacağı" öngörüsüne tamamen safsata gözüyle bakıyor.