12 Ekim 2012 Cuma

Kitap Yorumu: The Raven Boys - Maggie Stiefvater


The Raven Boys, uzun zamandır tercih ettiğim "ince eleyip sık dokuyarak kitap seçme" metodumdan kendimi soyutladığım ilk kitap oldu. Evet, bunda Maggie Stiefvater'ın (artık milyonuncu kez söylüyorum) çok sevdiğim bir yazar olmasının etkisi büyük. Demem o ki; kitabı çıkacağı duyurulduğu andan beri takip ediyor ve bekliyordum. 18 Eylül tarihinde ABD'de satışa sunuldu. Ancak ben bundan yaklaşık bir-iki hafta sonra okuma imkanı buldum. Ve arka kapağını dahi okumamıştım henüz. Sadece adını, kuzgunlar ve paranormal ögeler içerdiğini ve içinde büyü barındırdığını biliyordum. Fakat The Raven Boys, bu birkaç kelimeden çok daha fazlasıydı. Ve itiraf etmeliyim ki çok şaşırttı beni. Kurgu anlamında söylemiyorum bunu; hayalimde yeni bir Maggie kitabı kurmuştum. İçinde yine saf aşk, arkadaşlık, gizem olacaktı. Belki biraz farklı olacaktı diğer kitaplarından ama bu kadar farklı bir şey beklemiyordum kesinlikle.

Bunları olumsuz anlamda söylediğimi sanmayın sakın. Kitap genel anlamda iyiydi, hoşlandığım yönleri vardı. Söylediğim gibi şaşırtıcı olmasının nedeni ise daha önce dört kitabını okuduğum Maggie Stiefvater'ın tarzını farklı görmüş olmamdı. The Raven Boys'da, özellikle ilk başlarda, başka bir yazarın kitabını okuyormuşum gibi hissettim. Bunda daha önceki kitaplarında kullandığı kahraman bakış açısını bırakıp, üçüncü şahıs bakış açısına geçiş yapmış olmasının etkisi olmalı. Kitabın başlarında bu değişiklik tökezlememi sağladı hakikaten. Ancak ilerledikçe alıştım ve Maggie'nin etkilerini azar azar hissetmeye başladım. Artık kitabın ona ait olduğuna inanmaya başladım.


Tüm bunları geride bırakır ve tepeden bir bakış atacak olursam; The Raven Boys taptığım kitaplar arasına giremedi. Fakat gayet hoşuma gittiğini belirtmeliyim. Kitabın farklı bir konusu, işleyişi var. Şimdiye kadar okuduğum YA yani genç yetişkin kitaplarıyla benzer yönü az. Maggie, bu konuda kesinlikle egzotik bir tat yakalamış. Kitabın başlarında büyüyle zenginleştirilmiş genç romanı izlenimi verse de, biraz okuyunca içine klasik fantezinin karıştığını fark ediyorsunuz. Ki bu beni en çok şaşırtan durumlardandı. Yine de eksik bir şeyler olduğunu hissetmedim değil. Karakterlere sıkı sıkıya bağlanamadım bir kere. Halbuki, Ürperti'nin Sam'ine ve Grace'ine, The Scorpio Races'in Puck ve Sean'ine hayranlık beslemiştim. The Raven Boys'da ise ne Gansey'e eriyip bitebildim ne de Blue'nun duygularını tam anlamıyla hissedebildim.

The Raven Boys'un konusu şöyle:  Blue Sargent'in annesi bir psişik. Tarot kartlarına bakarak insanların geleceğini okuyabiliyor ve daha fazlasını yapabiliyor. Blue, annesi ve onun gibi pek çok kadınla birlikte Henrietta, Virginia'da yaşayan anormal bir genç kız. Anormal olmasının nedeni, onun annesi gibi psişik değil de etrafındaki enerjiyi çoğaltan özel bir gücü olması. Ve Blue gerçek aşkını öperse, gerçek aşkı ölecek. 

Gansey - tam adıyla Richard "Dick" Campbell Gansey, III - Henrietta'daki özel bir liseye devam eden - Aglionby Academy -, son derece zengin bir aileden gelen bir genç adam. Gansey'in gittiği özel okul, kasabanın deyim yerindeyse 'zengin piçleri' diye tabir ettiği, kendini beğenmiş, şımarık gençlerle dolu olduğu bilinen bir yer. Gansey ise okulun yatakhanesi yerine eski bir fabrikada arkadaşlarıyla kalmayı tercih eden, paranormal olaylara merakı olan biri. Hattâ Gal soyundan gelen Gansey, eski Gal kralı Glendower'ın, tıpkı efsanedeki gibi, dirileceğine inanıyor. Bir de en yakın arkadaşları var tabii. "Raven Boys" olarak bilinen bu grubu ve aralarındaki diyalogu çok sevdim. Adam Parrish, grubun sakin ama derinden üyesi. Babasıyla sorunları var. Ronan Lynch, tam anlamıyla bir dinamit. Her daim patlamaya hazır vaziyette. Sinirli, çabuk tepki veriyor ve elbette onun da kişisel sorunları var. Ailesi bir trajediye kurban gitmiş, şimdi de ağabeyinden ölesiye nefret ediyor. Grubun sevdiğim üyelerinden Ronan. Bir de Noah var ki, Adam'a sessiz demek ona haksızlık olur. Onun varlığını çoğu zaman kimse fark etmiyor. Soluk bir gölge gibi Noah. Görüldüğü gibi, kitapta yazarın önem verdiği gerçek sorunlar yine işlenmiş.

Blue'nuın Gansey'le, daha sonra da Raven Boys'la tanışması yakın zamanda ölecek olanların dünyada ruh halinde dolaştığı bir gecede gerçekleşiyor. Gansey'i orada geliyor ama aslında Blue'nun ölüme yakın olanları görme gibi bir durumu söz konusu değil. Ona söylenenlere göre, böyle birini ancak ya onu öldürdüysen ya da o senin gerçek aşkınsa görebilirsin.

The Raven Boys'u okurken yarattığı sorulara cevap bulmak istiyor, bunun için yanıp tutuşuyorsunuz; fakat cevapların tamamı bu kitapta değil. Kafada karışıklıklar ve soru işaretleri bırakarak sona eriyor, böylece Raven Cycle serisinin diğer kitaplarına yer açıyor.

Puan: 4


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...