29 Ocak 2013 Salı

Kitap Yorumu: Crossed - Ally Condie


Crossed, Matched/Eşleşme üçlemesinin ikinci kitabı. Matched/Eşleşme ile ilgili yorumumu okumak için tık.

Öncelikle söylemeliyim ki, ilk kitabı daha çok sevmiştim. Gerçi her daim ilk kitaplar daha çekici geliyor bana. Yerleri ayrıdır onların. İlk göz ağrısı olduklarından olsa gerek. Ancak Crossed da öyle yabana atılacak bir kitap değildi. Sizi yakaladı mı bırakmayan cinstendi. Yani kitabın henüz yarısını bile geçmemişken, bir oturuşta bitirdim.

Bana göre Crossed'ın en büyük eksiği içinde aksiyonun olmaması. Daha önceki yazılarımda da yeri geldikçe belirtiyorum, aksiyon bağımlısı değilim. Her kitapta aksiyon olmalı diye bir kaide de yok elbette ama bu kitabın hakikaten ihtiyacı varmış gibi geldi. Onun dışında karakterleri çok seviyorum. Cassia her zamanki gibi arayışlar içinde boğulmuş ve Ky ile Xander da zaman zaman sırlarıyla deli etmiş olsa da iyi kurgulandıklarını düşünüyorum hepsinin.

Serinin ilk kitabında Society'nin gerçekleriyle yüzleşip, âşık olan, ancak sevdiği adamı kaybeden Cassia Ky'ı bulmaya kararlı bir halde çıkıyor karşımıza. Crossed'ın başında bu kez başka bir şiire yer vermiş Ally Condie. Tıpkı Matched'daki Do Not Go Gentle gibi Crossed'da da Alfred Lord Tennyson'un Crossing The Bar adlı şiiri üzerinden kurgulanmış kitap. Bu serinin en sevdiğim özelliklerinden biri de bu şiirler zaten. Defalarca okunacak türden ve konuya müthiş uyumlu eserler.

26 Ocak 2013 Cumartesi

Kitap Yorumu: Reaper's Property - Joanna Wylde


Aslında kitabı o kadar da sevmedim. Bitirdikten sonra şöyle bir bakıp, "Neden 3 verdim ki şimdi buna? 2'yi hak ediyordu hani." demiştim. Ama vermiş bulundum bir kere. Hem sıkılmadım da. O yüzden o 1 puanı sıkmamasının hatrına veriyorum. Yoksa öyle aman aman bir kitap değil.

"Neden bu yargıya vardın şimdi?" diye soracak olursanız, bir kere hem kız (Ne kızı, kadın işte! Kaç yaşına gelmiş kadın.) çok saf. İlk başlarda inatçı çıktı, ağzının payını verecek adama diye düşünüp sevinirken, bir baktım aslında hiç de öyle değilmiş. Adam desen çok değişken ruhlu. Tek bir şey, hem de kıza hak verdiği bir şey, için Marie'ye yapmadığını bırakmadı. Bir iyi yönünü gösterdi bir kötü. Ama bu dengesizlik aşamasına geldi artık. Yok ama, Horse yine okunuyordu bir nevi, beni asıl sinir eden kadındı. 

Dağınık bir yorum olma yolunda hızla ilerliyor bu yazı. En başa döneyim en iyisi. Kitabı okumamı sağlayan şey, Goodreads'de gördüğüm şu yorumdu. Sonra Romancekolik, Kitap Esintisi ve Kağıt Kız'la gaza gelip okumaya karar verdik. Aynı anda başladık ve ilk önce ben bitirdim. (Kötü adam kahkahası.) Hakikaten hızlı okunan bir kitap. Ya da eskisine göre yavaş olduğunu düşündüğüm okuma hızımı geri getirdiği için ben öyle düşünüyorum. Zaten sevmemin bir sebebi de bu.

23 Ocak 2013 Çarşamba

Kitap Kapağı Koleksiyonumdan Seçmeler


Kitap Yorumu: Odd ve Ayaz Devleri - Neil Gaiman


Odd ve Ayaz Devleri, Neil Gaiman'ın Türkçe olarak yayımlanan son kitabı. Kitap henüz Perşembe günü çıkmıştı ve Cuma günü benim elimdeydi. Eh, Neil Gaiman söz konusu olunca beklemeye hiç mi hiç gelmiyor, efendim. Çünkü neymiş; Neil bir harikaymış! Bana hasret çektiren, "ah olsa da okusam!" dedirttiren nadir yazarlardan kendisi. Çok seviyorum çok, öyle böyle değil. Karanlık, aynı zamanda eğlenceli tarafını, tuhaf huylarını, her şeyini. 

Sanırım bu kadar Neil Gaiman övgüsü yeterli, biraz da Odd ve Ayaz Devleri'ni anlatalım.

Kitap 96 sayfa(cık). Ve bir çocuk romanı. Tabii Neil'ın kaleminden çıkan çocuk kitaplarını bilirler onu daha önce okuyanlar. Odd ve Ayaz Devleri'ni İngiltere'de düzenlenen Dünya Kitap Günü için yazmış Neil. Bu kısacık kitap neler mi anlatıyor? Nors mitolojisi desem. 

Amerikan Tanrıları'nda doya doya, sindire sindire okumuştum Neil'in mitolojik kurgusunu. Ancak bu kitapta da hani tamamen olmasa da küçük bir tadını aldım aynı şeyin. Elbette yetmedi, yetemedi. Tadı damağımda kaldı. 

Bir Odd'umuz var. Norveç'teki bir kasabada yaşayan küçük bir çocuk. Babasını bir deniz seferinde kaybetmiş. Annesi ise daha sonra Şişko Elfred dediği sinir mi sinir bir adamla evlenmiş. Üstelik Odd o kadar talihsiz bir çocuk ki, babası gibi ahşap işleriyle uğraşmak için odun keserken bir ağaç düşürüp tek ayağını kullanamaz hale gelmiş. 


22 Ocak 2013 Salı

"Matched" geliyor!

Eveeet, bu müjdeyi sanırım ilk defa benim blogumda okuyacaksınız. Yayınevinden bizzat öğrendiğime göre, uzun süredir çıkmasını beklediğimiz Matched sonunda geliyor!

Tudem Yayınları'nın serinin haklarını aldığını artık hepimiz biliyoruz. Ancak kitap bazı talihsizliklere rast gelmiş, bu yüzden uzun süre beklemişti kitabı merak edenler. Sıkı durun: Bekleme 1 ay sonra sona eriyor! Matched şu an basım hazırlığında imiş ama sürecin sonuna gelinmiş. Önümüzdeki ay raflarda yerini alması planlanıyormuş. Türkçe adı ise EŞLEŞME.

Matched, yeni adıyla Eşleşme'nin kapağı ise orijinal olacak! Bu harika bir haber çünkü ben de pek çoğunuz gibi bu kapak tasarımına hastayım.

İşte güzel haberler bunlar. Bize düşen şimdi 1 ayın geçmesini beklemek.

Matched/Eşleşme hakkındaki yorumunu hâlâ okumadıysanız sizi buraya alayım.

Cassia hep Society'nin onun için doğru kararı vereceğine inanmıştı: Ne okuyacağına, ne izleyeceğine, neye inanacağına. Eşleşme töreninde Xander'ın yüzü ekranda belirdiğinde Cassia oğlanın onun ideal eşi olduğunu kesinlikle biliyordu...ta ki Ky Markham'ı yüzü bir anlığına görünüp ekran kararana kadar.
Society ona bunun geçici bir hata, nadir görülen bir arıza olduğunu söyledi ve Cassia Xander'la sürdüreceği mutlu hayata odaklanmalıydı. Ama Cassia Ky'ı düşünmeden duramıyordu ve birbirlerine yavaşça âşık olurlarken Cassia, Toplum'um güvenilirliğinden şüphe duymaya başladı; aynı zamanda bu Xander ve Ky arasında ve de tek bildiği hayat ve kimsenin takip etmeye cüret edemeyeceği yol arasında imkânsız bir seçim yapacağı anlamına geliyordu.



 *Haberi paylaşmak istiyorsanız lütfen bu yazının linkini altında belirtin.

21 Ocak 2013 Pazartesi

Taptaze Kitaplar #2

Kim derdi ki bu kadar çabuk ikinci yazıyı yayınlayacağım. Ama ne yapayım, kendimi durdurmam imkânsız. Hele ki tatilin baş gösterdiği şu günlerde kitaplar adeta beni çağırıyorlar. Ben de duraksamadan alıyorum onları. Ne diyeyim, sonumuz hayır olsun.

Bu haftaya yeni 3 kitapla girdim. Aslında ikisini Cuma günü almıştım. Neil Gaimanlar'dan bahsediyorum elbette. Michael Reaves'le yazdığı Ara Dünya ve daha önceki yazımda da bahsettiğim İthaki'den çıkan son kitabı Odd ve Ayaz Devleri kitaplığımdaki yerlerini aldılar. Neil Gaiman benim en en favori yazarlarımdan biri. İster çocuk kitabı yazsın, ister yetişkin. Bu adamın kalemine âşığım. Bu yüzden tüm kitaplarını tereddütsüz alıyorum. İki yeni kitabını da okunacaklar dağımdaki Kıyamet Gösterisi ile beraber tüketip Neil Gaiman hasretimi az da olsa söndürmek niyetindeyim.


20 Ocak 2013 Pazar

5. ÜKG Blog Turu: Kelebek - Kathryn Harvey


Yeniden merhabalar!

ÜKG Blog Tur'unun 5.siyle karşınızdayız. Bu kez kitabımız, Kathryn Harvey'in farklı kitabı Kelebek. Blog Turumuzda her zamanki kitapla ilgili yorumlar, tanıtımlar, çekilişler, alıntılar bulabileceksiniz. Bunun için tek yapmanız gereken blogları tek tek dolaşıp turumuza dahil olmak.

Şimdiden iyi eğlenceler!

Koridor Yayınları'na desteğinden dolayı teşekkür ederiz.


Tanıtım:


Yayıncı: Koridor Yayınları
Sayfa Sayısı: 582
Orijinal Adı: Butterfly
Orijinal Dili: İngilizce
Çeviren: Rabia Taş


Fantezilerin ve rüyaların gerçeğe dönüştüğü özel bir kulüp.
Beverly Hillste, seçkin bir erkek giyim mağazasının üst katında bulunan Kelebek adında özel bir kulüp. Orada tüm bilgiler gizli. Yalnızca en cesur olanlar üye olabilir ve herkes tek bir kişi önerebilir. Maskeli bir hırsız, soylu bir beyefendi, bir müttefik askeri ya da kovboy. Sizi gizli cinsel fantezilerin dünyasına çekmek için oradalar... Düşlediklerinizden de ötesi için...
Hırslı bir avukat, Jessica. Cömert bir işletmeci, Trudie. Ve başarılı bir doktor, Linda. Onlar maske altına gizledikleri arzularını bir bir yaşamak için sabırsızlanıyorlar. Gerçek hayatlarında hiç olmayacağı kadar.

Ama onlardan daha gizemli biri varsa o da Kelebeki yaratan kadındı. Kimliğini saklamak için adını, aksanını hatta yüzünü bile değiştirmişti. Ve artık tek arzusu, çocukluğundan beri peşinde olduğu şeyi - onu zirveye taşıyacak veya çevresindekilerle birlikte onu yok edecek olan gizli bir saplantıyı - hayata geçirmekti.

Şehvetin, umutların ve hayallerin gerçeğe dönüştüğü,fantezilerin vahşi birer nehir olup aktığı bir yer...
Güç ve arzuya susamışlığın hikayesi.
"Yakıyor."
New York Daily News
"Sihirli, ihtiraslı ve davetkar..."
Publishers Weekly
"Sayfaların elinizden akıp gittiğini hissedeceksiniz."
Washington Post

19 Ocak 2013 Cumartesi

Kitap Yorumu: Gölgeler - Ilsa J. Bick


"Çaresiz kaldığında bir canavardan daha zalim olur muydun?" İşte Küller Üçlemesi'nin ikinci kitabı Gölgeler'de kafanızı kurcalayıp duracak soru tam olarak bu.

Kitap çarpıcı. Küller'i okurken hissettiğim duyguların daha da güçlenmişini hissettim Gölgeler'i okurken. Yazarın yansıttığı vahşeti, en iğrenç kısımları bile çekinmeden yazmış olmasını seviyorum. Post-apokaliptik kitapları, özellikle de zombileri severim zaten. Her nasıl oluyorsa bu tür kitaplarda anlatılan dehşet beni derinden etkiliyor. Gölgeler ise hem kendi içindeki farklılıklarla hem de beklentilerimi karşılayarak tatmin etti beni.

Aslında Küller'i okuyuşumun üzerinden bir seneden fazla zaman geçmişti. Geçen sene TÜYAP'tan almıştım; çok iyi hatırlıyorum. Gölgeler de yine bu yılın aynı döneminde geçti elime. Böyle uzun zaman dilimleri girince araya, insan ister istemez ilk kitabı unutuyor. Gölgeler'in başlarında biraz zorlandım bu yüzden. Sürekli karakterleri ve olayları hatırlamaya çalışıyordum. Yine de kendimi toparlamam uzun sürmedi. Tabii okurken "Aa, şu kimdi ya? Bu ne zaman bu duruma düşmüştü?" şeklinde kendimi soru yağmurlarına tutman beni kendi kendine sinirlenmeye teşvik etmedi değil.

Küller'i okuyanlar kitabın nasıl bittiğini, kahramanımız Alex'i nasıl bir durumda bıraktığımızı çok iyi hatırlayacaklardır. Benim de aklımdan çıkmayan kısımlardan biri buydu. Gölgeler, tahmin edeceğiniz gibi tam tamına Küller'in bıraktığı yerden devam ediyor. Elektromanyetik darbe dalgası yüzünden yıkılmış bir dünyada, değişen soydaşlarının arasında hayatta kalmaya çalışan kahramanlarımızın hikâyelerini okumaya devam ediyoruz. Ancak bu kez işler çok daha karmaşık.

17 Ocak 2013 Perşembe

Taptaze Kitaplar #1

Fark ettim ki blogda yeni aldığım kitaplarımı hiç paylaşmamışım. Yani fuarda aldıklarımı paylaşıyorum, bazen de Facebook sayfama koyuyorum fotoğraflarını ama ayrı bir bölüm hazırlamayı akıl edememişim nedense. Bu boşluğu şimdi doldurma vaktidir.

Eveet, bugün bir adet final sınavım vardı; sınav çıkışında moral bulma umuduyla Neil Gaiman'ın İthaki'den yeni çıkan kitabı Odd ve Ayaz Devleri'ni almaya gittik ki, ne görelim? Neredeyse koşa koşa gittiğimiz, çalışanlarını ve indirimlerini çok sevdiğimiz Cağaloğlu'ndaki İthaki Yayınları dağıtımcısı taşınmış! O hayal kırıklığıyla çökmüş bir hâlde hemen yakınındaki Pegasus Yayınları'nın dağıtımcısına girdim ben de. Oradan bir süredir okumayı kafama koyduğum John Green'in Alaska'nın Peşinde'sini aldım.

Ardından Beyazıt Sahaflar Çarşısı'nda daha önce gözüme kestirdiğim Penguin baskısı, müthiş A Clockwork Orange/Otomatik Portakal'ı aldım. Eh, bu ikisini kitaplığıma dahil edince moralimin düzeldiğini tahmin edersiniz. (Neil kitaplarını da alaydım iyiydi...)

13 Ocak 2013 Pazar

Kitap Yorumu: Pushing the Limits - Katie McGarry


Pushing the Limits hiç beklemediğim kadar duygulandırdı beni. Bazen bazı kitaplar oluyor, büyük bir umutla başlıyorum, duygusallık hat safhadadır diyorum, bir bakıyorum fos çıkıyor. Gerçi ağlamak için kitap okumadım hiçbir zaman. Zaten ağlamam da kolay kolay; şimdiye kadar gözlerimin dolduğu kitap sayısı çok azdır. Ancak Pushing the Limits en beklenmedik biçimde kalbimi sıkıştırdı. Özellikle bir young adult kitabından hiç mi hiç beklemiyordum bunu.

Beni neden etkilediğinin detaylarına az sonra döneceğim. Şimdi biraz konusundan bahsedeyim.

Echo Emerson, bir zamanların popüler kızı şimdi herkesten kaçıyor. Eskiden okulun en havalı çocuğuyla çıkıp, tüm aktivitelerde yer alırken artık en yakın arkadaşından bile uzak duruyor. Bunların hepsi, yani eski hayatı ise tek bir gecede yok oldu. Echo'nun kollarında, ısrarla sakladığı yaraların oluştuğu gece.

Bir de Noah'ımız var. Noah Hutchins Echo'nun aksine her şeyi boş vermiş, kötü çocuk imajıyla ün salmış bir genç adam. Kimseyi umursamıyor, herkesle dalga geçiyor, hattâ ot bile içiyor. Tabii onun böyle olmasının da bir sebebi var. Noah'ın annesi ve babası birkaç yıl önce evde çıkan bir yangında ölmüş. Noah ve iki küçük erkek kardeşi öksüz kalınca kardeşleri Jacob ve Tyler geçici olarak evlatlık verilirken, Noah da kısa zaman içinde birkaç tane değiştirmek üzere başka bir ailenin yanına verilmiş.

12 Ocak 2013 Cumartesi

Okunacak Kitaplar

Geçenlerde kitaplığıma bakarken fark ettim ki, daha önce hiç yapmadığım bir şey yapmışım: Okunacak kitaplarımı bir dağ gibi biriktirmişim. Aslında böyle biriktirmeyi seven biri değilim. Aldığım anda okumayı isterim. Bu yılın başına kadar da öyle yapıyordum. Ancak ne olduysa olmuş ve imkânsızı gerçekleştirip olayı abartmışım böyle. Üstelik kitaplığımdaki dağ henüz hiçbir şey! Bunlara ek olarak e-book kitaplığımdaki Himalayalar da var!

Ne demişler "Bir Kitap Hayvanı'nın okunacak kitapları asla bitmez." Ya da bunu ben demiş olabilirim. Herneyse işte; sonuç olarak dağımı ve okunacaklar listemin "bir kısmını" blogda paylaşmak istedim. Belki yazıyı gördükçe gaza gelir de başka kitap almadan önce bunları okumayı akıl ederim.

2 Ocak 2013 Çarşamba

Kitap Yorumu: Kargaların Ziyafeti - George R.R. Martin


George R.R Martin bir kez daha insanın ağzını açık bırakmayı başardı!

Aslında kitap çok yavaş başlamıştı; ilk kısıma kadar da öyle devam ediyordu. Öyle "Alayım elime de okuyayım şunu bir an önce," dedirtecek bir olay yoktu. İleride olacakları merak etmiyordum yani. Gerçi Buz ve Ateşin Şarkısı kitapları genelde böyle başlar; karakterler arasında çok fazla geçiş olduğu için birini düşünürken bir bakarsınız onu unutmuş bir başka karaktere kaptırmışsınızdır kendinizi. Her seferinde bu karakter geçişlerini muhteşem bir şekilde yazmayı becerdiği için George Amca'nın yanaklarından sıkıp, onu tebrik etmek istiyorum. Bazen bölümü en heyecanlı yerinde kesip başka maceralara geçiş yapsa da, heyecanı zirvede tutmayı çok iyi biliyor. Neyse, konudan sapıyorum. Kargaların Ziyafeti'nin ilk kısmında yavaş ve kafa karıştırıcı bir kurgu hüküm sürüyordu. Kafa karıştırıcıydı çünkü bildiğimiz karakterlerin yanında yan karakterlere özel bölümler de yazmıştı yazar. Bu yüzden "Bunlar nerden çıktı, yahu? Bu adam nereden karıştırdı bunları?" şeklinde söylendim sürekli. Ne zaman ikinci kısma geçip, ilk birkaç bölümü atlattım, işte o zaman George Amca'nın ne yapmaya çalıştığını anlamaya başladım.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...