22 Kasım 2011 Salı

Ne okusam?: Kanbağı - Richelle Mead


Popülerlikte tüm dünyayı fetheden meşhur "Vampir Akademisi" serisinin şu sıralar yazarlar arasında revaçta olan spin-off yani yan serisi Kanbağı'nın aynı adı taşıyan ilk kitabı raflardaki yerini aldı.

Açıkça söylemek gerekirse talihsiz bir olay sonucu asıl serinin son kitabı Son Fedakarlık'ın sonunu öğrenmiştim. Sonunu bildiğim şeyleri okumaktan pek  haz etmem. Özellikle bu son istediğim gibi değilse... Vampir Akademisi'nin son kitabını da işte bu yüzden okuyamadım. Hatta son çare İngilizce versiyonuna el attıysam ona da gözüm kesmedi. Asıl mesele ise serideki kesinlikle favori kahramanım olan Adrian Ivashkov'un öylece bırakılmış olmasıydı.

Şimdi ise Kanbağı'nın yorumlarını her yerde görüyor, güzel tepkiler okuyorum. Ve, haydi itiraf edeyim, Adrian'ı özlüyorum! Uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yapıp tek bir karakter için Bloodlines'ı almayı düşünüyorum. Bunun için de öncelikle Son Fedakarlık'ı okumayı göze almalıyım. Sanırım son karar kitapçıdaki anın olacak.

Tanıtım:
Sydney'in en son isteyeceği şey, vampirlerle arkadaşlık etmekle suçlanmak. Ve şimdi bir vampirle aynı odada!

"Sydney'e yeniden dövme yap," dedi Stanton kararlı bir sesle. "Zoe konusunda kararımız belli değil, ona şimdiden dövme yapmayalım."


Gözlerim kardeşimin lekesiz ve solgun yanaklarına kaydı. Evet.


Orada bir zambak olmadıkça özgürdü. Dövme teninize bir kez işlendi mi, dönüşü yoktu. Artık Simyacılara aitsiniz demekti.



Kitaptan küçük bir alıntı:
 
 “You look confused," said Adrian.
I shook my head and sighed. "I think I'm just overthinking things."
He nodded solemnly. "That's why I try to never do it.”

16 Kasım 2011 Çarşamba

Huzurlarınızda 'Açlık Oyunları'!

Açlık Oyunları çok kısa bir sürede fenomen olan nadir serilerden biriydi. O zamanlar henüz seri olduğunu bile bilmediğim ve internette bir yerde gördüğüm tek bir kişinin  yorumuna göre aldığım bu kitap o kadar da yaygın değildi. İlk kitap yeni çıkmış sayılırdı, ikincisi henüz piyasada yoktu. Kitapçıda görüp hiç sorgulamadan alıvermiştim. Sonra, gece yarılarına kadar uyumadığımı hatırlıyorum. 'Oyunlar'ın olduğu kısımdaydım ve bir türlü kapatıp da uykuya dalamıyordum. Sabaha karşı yorgun düşüp uyuyakalmıştım. Böyle güzel anıları vardı benim için Açlık Oyunları'nın. İlk kitabını çok sevdiğim için hemen bir araştırmaya girişmiştim ve bir seri olduğunu öğrenmiştim. İkinci kitabın çıkacağı güne kadar kitabın giderek daha çok sevildiğine, popülerleştiğine şahit oldum. "Ateşi Yakalamak"ı çıkmasından birkaç gün sonra aldım ve iki güne varmadan bitirdim. Aslında bu kötüydü çünkü; kitap öyle bir yerde bitmişti ki insan meraktan çıldırıyordu. Tabii ki üçüncü kitap olan "Alaycı Kuş"un çıkması biraz daha fazla zaman aldı. Kitabın bana en yakın kitapçıya geldiği gün elime ulaştığını söyleyebilirim. Uzun lafın kısası, heyecanla geçen bir dönemdi benim için Açlık Oyunları'nı okuduğum zamanlar. Sonundan pek çok kişi tatmin olmasa da ben olmuştum. Yazar olmaya çabalayan biri olarak bu kitabın ancak böyle bitirilebileceğini biliyordum. Bol bol şaşırmış, üzülmüştüm ama çok benimsemiştim Katniss'i, Peeta'yı, Haymitch'i...

Film olacağını öğrendiğim gün ise ciddi anlamda sevinmiştim, çünkü kitabı okurken gözümde hep bir film gibi canlanıyordu. Eğer güzel yapılırsa harika bir film çıkardı bu seriden. Gerisini serinin hayranları da en az benim kadar biliyordurlar. Castın açıklandığı gün özellikle Peeta için seçilen aktör benim için hayal kırıklığıydı ancak Josh'un okuduğum bazı açıklamaları ve gelen resimler ona giderek alışmamı sağladı. Jennifer'ı Katniss olarak ilk gördüğüm anda "işte bu" demiştim. Benim için çok önemli bu iki karakter yerine oturduğuna göre film müthiş olmalıydı. İlk gelen kısacık fragman heyecanımı öyle bir körükledi ki ikinciyi iple çeker oldum. Ve işte birkaç gün önce ikinci fragman da görücüye çıktı. Evet, filmin çıkmasına daha çok var ama fragman ustaca hazırlanmış ve heyecan verici. 23 Mart 2012 filmin vizyon tarihi. Ve huzurlarınızda Hunger Games (Açlık Oyunları) uzun fragmanı:

İstanbul Kitap Fuarı Hatırası

Dün itibariyle ben de İstanbul Kitap Fuarına ilk kez gitmiş bulundum. Evet, çok uzaktı. Üç vasıta değiştirerek saatlerce yol katettik ama değdi doğrusu. Daha önce Adana'daki TÜYAP Kitap Fuarına her sene gidiyordum ancak tıpkı anlatıldığı gibi İstanbul'dakinin tadı ayrıymış. Sayamadığım kadar salon, yayınevi orada durmuş beni çağırıyordu. Ben de vizelerin arasından bir günlüğüne sıyrılıp kollarıma açarak onlara koştum. Ne kadar hasılat çok olmasa da zevk almış ve yorgun argın bir halde eve döndüm. Toplamda 5 kitap, bir sürü ayraç ve güzel anılarla birlikte tabii...




Fuarın en güzel standlardan biri de DEX'indi. 'Küller' baskılı poşeti ve hediye ettiği rozet de benim gibi koleksiyon meraklıların saklayacağı harika bir sürpriz oldu.

9 Kasım 2011 Çarşamba

Ne okusam, ne okusam?

Küller - Ilsa J. Bick
DEX Kitap / 631 sayfa
19 TL


Tanıtım:  
Dünyanın sonu yarın gelecek olsaydı?


Bir elektromanyetik darbe dalgası çakar gökyüzünde; tüm elektronik aygıtlar parçalanır, bilgisayarla çalışan tüm aletler yok olur ve milyarlarca insan o an, oracıkta ölür.


Hayatta kalan bir avuç insandan biri olan Alex, ölmüş anne babasına ve geçmişte kalan yaşamına veda eder. Çıktığı zorlu yolculukta, Afganistan’dan yeni dönmüş genç bir asker olan Tom ve büyükbabasını elektromanyetik darbede kaybetmiş olan sekiz yaşındaki Ellie ile karşılaşır.


Bu küçük grup ve hayatta kalan diğerleri için şimdi tüm mesele, yiyecek ve barınak bulmak, kime güveneceklerini iyi bilmek, darbe sayesinde kazandıkları güçleri iyi kullanmak ve bir de kimin insan, kimin artık “değişmiş” ve bir zombiye dönüşmüş olduğunun ayırdına varmaktır.


Her an bizim dünyamızın da başına gelebilecek bir felaketten sonrasını anlatan Küller, okurların elinden düşmeyecek, zaman zaman da kanını donduracak bir serinin ilk kitabı.



Kitap Hırsızı - Markus Zusak
Encore Yayınları / 544 sayfa
18 TL

Tanıtım:
Ölüm meleğinin ağzından savaş yıllarında küçük bir kitap hırsızının, Liesel Meminger'in hikayesi bu.
"...Her durumda hayatta kalan birinin hikayesi bu; hep geride kalan olmakta ustalaşmış birinin hikayesi. Aslında pek çok başka şeyin yanısıra şu saydıklarımla ilgili küçük bir hikaye:
• Bir kız
• Bazı kelimeler
• Bir akordiyoncu
• Bazı fanatik Almanlar
• Bir Yahudi dövüşçü
• Ve bol miktarda hırsızlık...
Liesel Meminger, Münih'in varoşlarında yaşayan yoksul Hubermann ailesinin yanına evlatlık olarak verilir. 1933 yılında Almanların yüzde 90'ı Adolf Hitler'i gözlerini kırpmadan desteklerken, Liesel'in üvey babası Hans Hubermann kalan yüzde on içindeydi. Üstelik, evlerinin bodrumunda bir Yahudi saklamak zorunda kaldılar.


Siyah Nefes - Gülşah Elikbank 
Postiga Yayınları / 504 sayfa
20 TL

Tanıtım:
 On sekiz yaşındaki Nil’in yolu lanetlenmiş bir kasabaya düşer. O bu kasabaya dışarıdan gelebilen tek kişidir. Nil orada aşkı Kayra’yı bulacaktır... Uyku tozları serpen Fimes, kara kediye dönüşen Aneko, yetenekleri kopyalayabilen Nil ve Kayra kötülüğü altedebilmek için amansız bir mücadele veriyor. Karşılarına habis bir Kader Bulutu ve diğer zorluklar dikilmiş durumda.

Aşk için her şeyden vazgeçer miydin? Yoksa sorumluluklar mı ağır basardı? Karşılıklı aşkın gözü kör olabilir mi? Nil’in sadık koruyucusu Fimes kızın aşkına niye şaşar? Yüz elli yıllık laneti sonlandırmada bu aşkın rolü olacak mıdır? Laneti başlatan şey bir aşksa, diğer bir aşk çözüm sunabilecek midir? Her aşık gerçekten bir savaşçı mıdır? Bu sorular Siyah Gül ile Gelincik arasına gerilmiş incecik bir altın iplik. Nil ile Siyah Nefes’in sırrını çözmek üzere Mavi Dağ’a doğru yolculuğa çıkarken aklımızdan geçenler bunlar.

Kelebek - Henri Charriere 
E Yayınları / 565 sayfa
25 TL
 
Tanıtım:
"KELEBEK" Henri Charriere, işlemediği bir cinayetten mühebbet kürek cezasına çarptırıldığında, yargıtaya bile başvurmayacak kadar umutsuz, toplumun gözden çıkardığı bir sürpüntüydü. Uğradığı haksızlığın bilediği bir hınçla çok az insanın sağ kalmayı başardığı kürek cehenneminden kaçıp kurtulabilmek için aralıksız on üç yıl sürecek korkunç kaçma-yakalama- yeniden kaçma mücadelesine atıldığında kıçında gizlediği bir tüp içindeki bin altı yüz franktan başka hiçbir şeyi yoktu. Bugün dünyanın en çok okunan, en sevilen yazarlarından biri.

30. İstanbul Kitap Fuarı

Bilindiği gibi fuar dönemindeyiz ve yılın en tutulan fuarlarından biri çok çok yaklaşmış bulunuyor. 30. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı 12-20 Kasım tarihleri arasında İstanbul TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'nde faaliyette olacak. Binlerce okurun ziyaret edeceği heyecanla beklenen fuara bu sene bendeniz de gitme şerefine nail olacak. Vize tarihlerine denk gelmesine rağmen uğramadan edemeyeceğim - fazlaca uzakta olmasına rağmen - bir etkinlik bu. Fuarda tanıdığınız, tanımadığınız bir sürü yayınevi stand kuracak ve elbette en vazgeçilmez olan indirimler birbiriyle yarışacak. Ayrıca belki bir bakarsınız en sevdiğiniz yazarın o gün imza günü vardır. Bu yılın sürpriz yazarları arasında gerilim romanlarının kraliçesi sayılan Tess Gerritsen de var. Orada olacak diğer yazarlar için aşağıda vereceğim adrese bakmanız yeterli.

Fuar ile detaylı bilgiler, etkinlik listeleri, katılan yayınevleri, imza günleri, ulaşım bilgileri ve daha pek çok şey için bu siteye göz atabilirsiniz:
http://www.istanbulkitapfuari.com/

4 Kasım 2011 Cuma

Kitap Kapağı Koleksiyonumdan Seçmeler

Kimse bilmez bunu, sadece en yakınlarım... Bilgisayarımda bir klasorün içinde binlerce yerli-yabancı kitap kapağı var. Her beğendiğimi oraya ekler ve arada sırada zevkle açıp bakarım. Bu tutkumu paylaşabilmek için böyle köşemsi bir şey yapmak istedim. Bazı zamanlar bu koleksiyonumdan seçmeleri burada yayınlayacağım.

İlk kapağım da bu olsun:

3 Kasım 2011 Perşembe

Kitap Yorumu: Boleyn Kızı - Philippa Gregory

 
Uzun zamandır okumak istediğim ama bir türlü elimin değmediği kitaplardan biriydi Boleyn Kızı. Tarihe, İngiltere'ye ve Ortaçağ'a olan merakımdan dolayı benim için harika bir seçenek olacaktı bu kitap ama hem araya sıkıştırdığım kitaplardan hem de emin olamadığımdan başlamak nasip olmamıştı. Sonra hiç düşünmediğim bir anda Akmar'da neredeyse yarı fiyatına bulup da aldım, bundan sonrasını pek çok okuyucu bilir: Kendi kendine gülümsemeler, durduk yere kitaba bakmalar, sonunda başarmanın verdiği mutluluk... 

Derslerden dolayı bir haftaya yaydığım okuma süreci oldukça keyifli geçti. Evet, kitap tamamen İngiliz sarayını kapsıyor ve bol bol entrika kokuyordu ama sürükleyiciydi. İnsanı içine hapsetmeyi iyi başarıyordu. Birkaç sene önce filmini izlememe rağmen ne kadar farklı olduğunu görüp şaşırdım. Tabii ki 800 sayfalık kitabı bir buçuk saatlik filme sıkıştırmak kolay değil, yine de bazı değişiklikler insanın gözüne adeta batıyordu. Genel yorumuma gelecek olursak; konuya hakim olmama rağmen sıkılmadan okuduğum, ileride ne olacak diye merak ettiğim, ağzımda güzel tatlar bırakan bir kitaptı. Philippa Gregory'nin anlatım tarzını sevdim. İç baskının güzelliğini de unutmamak gerek. Sadece pek çok yerde hızlı konu atlayışları olduğunu düşünüyorum. Ancak çok uzun bir dönemi kapsadığı düşünülürse bu da yok sayılabilir.

Konu ise kısaca şöyle: Mary Boleyn küçük yaşta ailesi tarafından evlendirilmiş ve kraliçenin yanında çalışmak üzere saraya gönderilmiştir. Ancak İngiliz kralı Henry Tudor'un ilgisini çekmesiyle ailesi tarafından kocasından uzaklaştırılır ve yavaş yavaş kralın yatağına gönderilir. Bir sürü kez düşük yapmış, krala veliaht verememiş, bir prenses annesi olan Kraliçe Katherine ise bu durumdan rahatsız olmasına rağmen kocasına olan sadakatini sürdürür ve sesini çıkarmaz. Mary, kralın uysal başlı metresi olmuştur. Üstelik biri kız biri oğlan iki çocuğunun da annesidir. Ancak  çapkınlığıyla ün salan kral bir süre sonra ondan da sıkılır ve ateşli ablası Anne Boleyn'in varlığıyla kendinden geçer. Mary'nin aksine oldukça inatçı, büyük hayalleri olan Anne kralı elinde tutmayı kız kardeşinden çok daha iyi başarır. Gerisini bir çok kişi biliyordur. Anne'in kraliçe olmak için yaptıkları, içine erkek kardeşleri George ve Mary'i de karıştırdığı hain planlar ve entrikalarla dolu bir dönem. 

Aslında saymakla bitmeyecek kadar olay geçiyor kitapta. Hem spoiler olmasın diye hem de hepsini hatırlayamayacağım için daha fazla detaya girmemeyi tercih ediyorum. Boleyn Kızı "Tudor" serisi diye bilinen serinin ülkemizde çıkan ilk, kronolojik sıraya göre ikinci kitabı. Artemis Yayınları seriyi kitapların popüleritesine göre çıkarmayı tercih etmiş. Geçen döneme göre, yani kronolojik sıra ise şöyle:

1.Mahkum Prenses
2.Boleyn Kızı
3.Boleyn Mirası
4.Kraliçenin Soytarısı
5.Bakirenin Aşığı
6.Öteki Kraliçe

Gönlünüzün istediği sırayla okuyabilirsiniz. Ben Boleyn Kızı'ndan başlamayı tercih ettim. Ve seriye de biraz kronolojik sırayı esas alarak devam edeceğim. Ortaçağ toplumsal hayatı ve saray hayatı ile ilgili işime yarayacak, keyifli bilgilere ulaştığım bu kitabı benim gibi okumaya çekinenler varsa okumalarını tavsiye edebilirim.

Keyifli okumalar.

Puan: 4


2 Kasım 2011 Çarşamba

Geliyor geliyor! "Kralların Çarpışması" geliyor!

Vee en sevdiğim fantastik serilerden Buz ve Ateşin Şarkısı (dizi ve ilk kitabın adıyla Taht Oyunları)nın 2. kitabı "Kralların Çarpışması" çıktı! Beni son derece mutlu eden bu haber ve çok bekletmeden kitabımıza kavuşturdukları için yayınevine teşekkür ediyorum. 30. İstanbul Kitap Fuarı'ndaki alınacaklar sırasında ilk sıralarda olan kitap yaklaşık 1000 sayfayı bulduğu için iki kısım halinde basmak uygun görülmüş. Çevirisini yine Sibel Alaş'ın yaptığı eserin, kapak tasarımı yayınevine ait. İşte kitabın detayları ve kapakları...




Kralların Çarpışması (Kısım I) - George R.R. Martin                         
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Çeviri: Sibel Alaş 
Sayfa Sayısı: 504
Fiyatı: 20 TL


Kralların Çarpışması (Kısım II) - George R.R. Martin
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Çeviri: Sibel Alaş 
Sayfa Sayısı: 504
Fiyatı: 20 TL                          


Tanıtım:
Krallar çarpışırken tüm diyar titrer...

George R. R. Martin, Taht Oyunları'nın sabırsızlıkla beklenen devam kitabı Kralların Çarpışması'nda okuyucuları eşsiz hayal gücüyle buluşturuyor. Büyü, intikam ve savaşla dolu, eşi benzeri görülmemiş bir dünyanın kapıları açılırken büyük bir serüven başlıyor.

Alev ve kan rengine bürünmüş bir kuyruklu yıldız, gökyüzünü baştan başa kaplamıştır. Ejderha Kayası'nın kadim kalesinden, Kışyarı'nın haşin topraklarına kadar korkunç bir keşmekeş hâkimdir. Altı güç, Demir Taht'ı ve parçalanmış Yedi Krallık'ı ele geçirmek için kıyametvari bir savaşa hazırlanmaktadır. Gecenin karanlığında ölüler yürümekte, kardeş kardeşi katletmektedir. Bir akıl şövalyesi, tehlike saçan bir büyücü kadını zehirlemek peşindedir. Bir prenses, öksüz oğlan kılığında dolaşmakta; Ay Dağları'nın vahşi adamları, yağma için inmektedir. Kardeş katli, zillet, simya ve kıyımla ilerleyen bu macerada zafer, kılıcı ve kanı en soğuk olanların dahi olabilir...

"Martin, birinci ciltteki vaadini fazlasıyla yerine getiriyor ve yazılmış en iyi fantastik eser olmaya aday serisine devam ediyor."
The Denver Post

"George Martin kesinlikle destansı fantastik edebiyatın yeni ustalarından."
Katharine Kerr

"Kendisinden her zaman en iyi işleri beklediğim George R. R. Martin beni asla şaşırtmıyor." Robert Jordan

"Muhteşem bir öykü, muhteşem bir tarihi fantastik yapıt! Göz kamaştırıcı."
Anne McCaffrey

"Muhtemelen gelmiş geçmiş en iyi epik fantastik eser."
Marion Zimmer Bradley
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...